Bu nesilde multiplatform oyunların sayısında inanılmaz bir artış var. Eskiden adı tek bir konsolla anılan oyunlar geliştirme maliyetlerinin artmasından ötürü multiplatform olarak karşımıza çıkıyor. Her şeye rağmen sadece tek bir platformda görebileceğimiz oyunlar tercihimizi belirlemede hala etkili. Xbox 360 cephesinin Fable, Halo, Alan Wake, Mass Effect, Gears of War gibi isimleri Playstation'da görmemizin mümkün olmadığı oyunlar olarak sayılabilir. Playstation 3 cephesinde ise God of War, Heavy Rain, Killzone, Uncharted, inFamous gibi isimler ilk aşamada aklıma geliyor. Tabi ki bu sayı arttırılabilir.
Siz de belli bir konsola özel bu oyunlar nedeniyle mi konsolunuzu aldınız? Playstation 3 cephesinde bu popüler oyunlar arasına bir yenisini daha ekleyebilirsiniz. Şundan eminim ki Playstation 3 sahiplerinin çoğu bu oyunun adını bile duymadı. Oyun dünyasını yakından takip edenler geçen yıl Japonya ve Amerika'da piyasaya çıkan Demon's Souls'un adını duymuştur. Bir Japon oyunu olmasına rağmen Japonya'da çok büyük ilgi görmeyen (bu Japonlar bazen çok zevksiz olabiliyorlar) Demon's Souls Amerika'da otoriteleri kendine hayran bıraktı.
Sony'nin desteği ile From Software tarafından geliştirilen oyun her anlamda ilginç bir öyküye sahip. Hiç kimsenin beklemediği bir başarı yakalayan Demon's Souls biraz geç de olsa 25 Haziran'da Avrupa'da piyasaya çıkıyor.
Demon's Souls Japonya'da 5 Haziran 2009 tarihinde sessiz sedasız piyasaya çıktı ve yıl sonunda kadar 150.000 adete yakın sattı. Bu kalitedeki bir oyun için cidden çok ama çok düşük bir rakam. Bunda Famitsu gibi dergilerin oyuna çok düşük puan vermesinin de etkisi büyük. JRPG hastası Japonlar, bir Japon firma tarafından geliştirilen Batı tarzı bu aksiyon-rpg oyununa pek ilgi göstermemişlerdi. Oyunu Japonya'da yayınlayan Sony bile Demon's Souls'u diğer bölgelerde yayınlamak istemedi.
6 Ekim 2009'da Amerika'da Atlus tarafından yayınlanan Demon's Souls 600.000'den fazla sattı. Oyun tam anlamıyla Amerikalıların ruhuna hitap etmişti.
Amerika'nın en büyük oyun otoriteleri Demon's Souls'u yılın RPG oyunu, yılın en yenilikçi oyunu, hatta yılın oyunu ödülüne bile layık gördü. Bu büyük ilgi ve satış rakamlarından sonra Sony yetkilisi Yeonkyung Kim'in Demon's Souls politikalarının hata olduğunu söylemesi de dikkate değerdi. Şimdi sıra Avrupalılara geldi. Avrupa'da Namco Bandai tarafından yayınlanan Demon's Souls bakalım Amerika'daki büyük ilgiyi görecek mi?
Geliştirme süresi 2 yıl süren Demon's Souls daha önce bir çok başarılı aksiyon-rpg oyununa imza atan
From Software imzası taşıyor.
Oyun ilk olarak firmanın klasiklerinden King's Field'ın devamı olarak düşünülmüş. Sony Computer Entertainment Japan yetkilileri ile görüşmeler sonucunda Demon's Souls'un yeni bir oyun olarak geliştirilmesine karar verilmiş. Bunun nedeni de Sony ve From Software'in oyun üzerinde ortak çalışmalarının daha kolay olmasıymış, çünkü eğer King's Field'ın devamı olsaydı bu seride uzman olan From Software bir bakıma bütün işi tek başına yürütecekti.
Yine de şunu belirtelim ki her iki taraftan yetkililer de King's Field serisinin Demon's Souls'un ruhsal atası olduğunu kabul ediyor. Demon's Souls'un karanlık dünyası, RPG elementleri ve yüksek zorluk seviyesi King's Field'dan geliyor. Takeshi Kajii'nin açıklamalarına göre Fighting Fantasy gibi fantezi tabanlı oyun kitapları da mekanlarda ve karakter tasarımında önemli rol oynamış. Bazı boss tasarımları da pagan kültürlerinden etkilenilerek yapılmış. Sonuç olarak bir çok alandan etkilenilerek Demon's Souls'un mükemmel dünyası oluşturulmuş. Peki Demon's Souls nedir nerede geçiyor?
Öyküsü Ortaçağ Avrupa'sından etkilenilerek oluşturulan oyunumuz King Allant XII tarafından yönetilen kurgusal dünyaya ait Boletaria krallığında geçiyor. Aç gözlülüğü nedeniyle güç arayışındaki kralımız karanlık ritüeller düzenleyerek ruhların gücü yoluyla Boletaria'ya eşi görülmemiş bir refah getirir; ta ki ülkesinin çevresini yoğun bir sis kaplayıp dünya ile iletişimini kesene kadar. Kralımız bu ruhlar nedeniyle The Old One adlı en eski ve güçlü kötülüğü uyandırmıştır. Kral her ne kadar ordusuyla The Old One'ın şeytani ordusuna karşı koymaya çalışsa da düşmanların önemli bir avantajı vardır. Şeytanlar öldürdükleri insanların ruhlarını kullanıp daha güçlü hale geliyorlar, böylece kralın ordusu verdiği her kayıp sonrası rakibi karşısında daha da zayıflıyor. Böyle bir avantajı elinde bulunduran şeytanlar da yavaş yavaş Boletaria'yı ele geçirmeye başlıyorlar. Oyunumuz da tam olarak burada başlıyor.
Boletaria'daki olaylardan haberi olan dış dünyadaki savaşçılar bu sisi aşıp krallığa gelmeye çalışıyor. Bir çok savaşçının kaybolduğu sisi aşan bizim yöneteceğimiz savaşçı da (savaşçının özel bir adı yok) krallığın topraklarına girmeyi başaranlar arasında bulunuyor. İşte bu aşamada dev bir şeytan tarafından öldürülen savaşçımız (bu kısımlar oyunun tanıtım bölümü de oluyor) kendini Nexus'ta buluyor.
Nexus dediğimiz yer Maiden in Black adlı kör bir kadın tarafından yönetilen bir kaç katlı (kule gibi) bir mekan. Bu mekanda sadece dostlar var.
Çoğu rpg oyununda olduğu gibi alıştırma bölümünden de önce karakterimizin görünümünü ve ne tür bir savaşçı olduğunu belirliyoruz.
10 adet sınıf içinde klasik olarak büyücü, şövalye, hırsız ve barbar gibi seçeneklerimiz de bulunuyor. Bu karakter sınıfları doğal olarak belli bir alanlarda daha yetenekliler. Örneğin yakın dövüşçü olmak istiyorsanız Şövalyeyi seçebilirsiniz, ama daha sonradan karakterinizin büyü ile ilgili özelliğini arttırarak büyücü haline getirebilirsiniz..
Yani bir karakter sınıfını seçmeniz karakterinizin de sabit bir yeteneğe sahip olacağı anlamına gelmiyor. Yoksa RPG oynamanın ne anlamı kalırdı ki? Zaten karakterinizi tek bir yönden geliştirerek de oyunu bitirmeniz mümkün değil.
Örneğin sadece yakın dövüş ile her düşmanı öldüremezsiniz, bazı düşmanlar sadece büyü sayesinde (veya büyülü silahlarla) yüksek hasar alıyor. O nedenle kendinize uygun karakteri genel özellikleri ile ele alın. Daha sonra mecburen diğer özelliklerinizi de geliştirmeniz gerekecek. Karakter gelişiminde bu tür bir özgürlüğün verilmesi geliştirici firmanın hanesine artı olarak yazılabilir, çünkü bir çok rpg oyununda karakterinin sınıfından memnun olmayıp oyuna yeniden başlayan oyunculara tanık oluyoruz ki bunlar arasında ben de varım.
Karakterimizi yarattıktan sonra ilk boss'u öldüreceğimiz bir göreve çıkıyoruz ve bu görevi bitirdikten sonra Nexus'ta Maiden in Black bize 5 bölümden oluşan (The Boletarian Palace, Stonefang Tunnel, Tower of Latria, Shrine of Storms ve Valley of Defilement) mekanlara gitme şansı veriyor. Bu 5 bölüm de kendi içinde çeşitli bölümlere ayrılmış. Her bölümde bazıları opsiyonel olmak üzere çeşitli Dev Demon'lar bulunuyor. Amacımız da bu dev Demon'ları yok ederek ruhlarını almak ve sonunda The Old One'a ulaşmak. Tabi bu o kadar kolay değil, çünkü karşınızda çok ayrıntılı ve belki de şimdiye kadar oynayacağınız en zor oyun bulunuyor. Öncelikle Demon's Souls'u diğer oyunlarla karşılaştırmamalısınız. Eğer RPG oyunlarından hiç anlamıyorsanız (hatta anlıyorsanız bile) Demon's Souls'u bitirmeniz çok ama çok zor.
İlk boss'u öldürdüğüm görevde (tabi oyuna alışma aşamamdı) 15-20 defa öldüğümü itiraf etmeliyim. O senin beceriksizliğin diyen yiğitlere oyunu oynamalarını tavsiye ederim. Öncelikle oyunun dünyasına ve mekaniklerine alışmak için defalarca ölmeniz gerektiğini unutmayın. İsterseniz forumlardan oyun hakkında bilgi de alabilirsiniz.
Bu tür bilgileri almaktan çekinmeyin, çünkü oyunun mantığını ve dünyasını anlamadan kaba kuvvetle bir arpa boyu yol alamazsınız. İsterseniz biraz oyunun dünyasından bahsedelim.
Oyuna başladığınız Nexus'ta bulunan taşları kullanarak oyundaki 5 bölüme ulaşma şansınızın olduğunu söylemiştim.
Bu 5 bölüme de istediğiniz an yolculuk yapabilirsiniz, bu konuda herhangi bir sınırlama bulunmuyor. Yalnız 1. bölüm sonrasında doğrudan 4 veya 5'inci bölüme giderseniz en kral oyuncu olsanız bile karşınıza çıkan ilk düşmanların sizi çerez gibi yiyeceğine emin olabilirsiniz.
Örneğin 1. bölümde 2. boss'u öldürdükten sonra (her bölümde birden fazla boss var) 2. bölümde savaşıp karakterinizi geliştirebilirsiniz. Demon's Souls'ta ölmenin de bize bir çok zararı dokunduğundan oyunu yavaş yavaş oynamanızı tavsiye ederim. Ölmenin ne gibi zararı mı dokunuyor?
Öncelikle öldürdüğümüz düşmanların ruhunu toplayarak eşya satın alıyoruz, eğer görev sırasında ölürsek üzerimizde bulunan bütün ruhlar da öldüğümüz yerde bir kan izi olarak kalıyor ve ruhları tekrar almak istiyorsak öldüğümüz yere gidip kan izimize dokunmalıyız. Yani ölmemeye özen gösterin. İkinci olarak da bizim ruhumuzun da oyunda önemli yer kapladığını belirtmeliyim. Oyunu ruh ve beden olmak üzere 2 form'da oynuyoruz. Eğer beden formunda oynuyorsanız ve ölürseniz düşmanlar sizin ruhunuzdan aldıkları enerji ile daha da güçlü oluyorlar. Öldüğünüz zaman düşmanlar ruhunuzu almasın istiyorsanız oyunu ruh formunda oynamanızı tavsiye ederim.
Peki nasıl mı ruh formunda oynayacağız. 1 kere ölürseniz oyuna ruh formunda (ve canınız yarıya inmiş şekilde) devam ediyorsunuz. Size bir tavsiye ölünce düşmanların sizin ruhunuzu emmesini istemiyorsanız Nexus'un üst katına çıkın ve kendinizi aşağıya atın böylece ruh formunda istediğiniz kadar ölseniz de düşmanlar sizin ruhsal gücünüzden yararlanamıyor.
Daha sonra bir Demon öldürüp beden formuna dönmeniz mükün. Bunlar oyunun ince, ama ölümcül ayrıntıları.
Oyunla ilgili çok ayrıntıya girmek istemiyorum, ama bazı şeylerden bahsetmemek de Demon's Souls'u hiç anlatmamak gibidir. Demon's Souls'un en önemli yönlerinden birisi de oyunun dünyasının karanlığa veya aydınlığa bürünmesidir.
World Tendency (Dünyanın Eğilimi) ve Character Tendency (Karakter Eğilimi) denilen sistemler ile oyunun zorluk derecesi artıyor veya azalıyor. Yani en başta zorluk seviyesi seçmiyoruz.
Bunun yanı sıra bazı mekanlar, düşmanlar ve eşyalar da sadece oyunun dünyasının tam olarak kapkara veya tamamen aydınlık olması ile ortaya çıkıyor. Bu sistemi menüdeki sembolik heykelin bulunduğu bölümün kararması ve aydınlanması ile kontrol edebilirsiniz. Peki Tendency (Eğilim) sistemi nasıl işliyor.
World Tendency sistemine örnek vermek gerekirse mesela beden formunda ölürseniz etraftaki şeytanlar ruhunuzdan besleniyor ve World Tendency yavaş yavaş siyaha dönüşüyor. Size ruh formunda oynamanızı tavsiye etmememizin nedeni de buydu. Mesela hiç ölmeden dev Demon'ları öldürürseniz de World Tendency beyaza dönüşüyor. Karakter Tendency sisteminin siyaha ve beyaza dönüşmesi de NPC'lerle olan ilişkilerinize bağlı. NPC'leri öldürürseniz Character Tendency'niz siyaha dönüşüyor.
Tabi şunu da unutmayın bazı oyuncular bilerek World Tendency sistemini tamamen siyah yapıp özel eşyalara ve mekanlara ulaşmak da isteyebiliyor. Yani Tendency'nizin kararması avantaj da sağlayabilir. Bu ayrıntılar o kadar çok ki sınırlı bir yere sahip olduğumdan hepsinden bahsetmem gerçekten mümkün değil. Bunun için forumdaki başlıklarda gerekli açıklamalar fazlasıyla yapılmış. Eğer İngilizcenize güveniyorsanız yabancı kaynaklardan da yararlanabilirsiniz. Demon's Souls'ta yardım almayı gurur konusu yapmayın, çünkü düşmanlar zaten gururunuzu fazlasıyla incitecektir.
Şimdiye kadar oynadığım en çılgın oyunların belki de başında gelen Demon's Souls o kadar zor bir oyun ki Joy pad'i ısırma, PS3'ü balkondan atma ve TV ekranına uçan tekme atma gibi istekler uyandırabilir. Dev düşmanları boş verdim daha oyunun başındaki insana benzer şeytanlara bile kabadayılık yapıp allah ne verdiyse diye dalarsanız sizi oracıkta öldürüyorlar. Bir aksiyon oyunundaki gibi gerçek zamanlı dövüşlerde düşmanlarınızın hamlesine dikkat etmeli ve eliniz sürekli koruma tuşunda olmalı. Demon's Souls'un düşman çeşitliliği de oldukça fazla.
İnsan görünümündeki şeytanlar ok, kılıç ve mızrak gibi çeşitli silahlar kullanırken bir de zırhlarla kaplı kırmızı ve mavi gözlü şövalyeler var ki ilk aşamalarda sizi sinir edeceklerdir. Tabi bunlar The Boletarian Palace'daki bu oyuna göre çok da zor olmayan düşmanlar. Diğer bölümlerde iskelet savaşçılardan, kanatlı şeytanlara kadar çeşit çeşit iblisler sizi öldürmek için bekliyorlar. Üstelik bu şeytanlar çeşitli tuzaklar kurmalarının yanı sıra oldukça da zekiler. Savaşlarda koruma tuşunu en az bizim kadar kullanıyorlar. Düşmanların zaten zorla azalttığınız enerjilerini arttırmak için geri çekilmeleri gibi sahneler de gerçekçiliği ve oyunun zevkini arttırıyor. Kontrollerin son derece sağlam ve vuruş hissinin en üst düzeyde olması da oyunun zevkini arttırıyor. Diğer oyunlardaki basit, öldürmekten zevk duymayacağınız, olsa da olur olmasa da türündeki düşmanlar Demon's Souls'un dünyasında bulunmuyor.
Bu oyunda her düşman sizin için potansiyel tehlikedir.
Oyundaki her bölümün de kendine has tasarımı ve düşmanları var. Bu bakımdan oyunun bize farklı atmosferler sunmada çok başarılı olduğunu söylemeliyim.
Hiçbir zaman aynı mekanda geziyormuş izlenimine kapılmıyorsunuz. Yer altından kalelerin burçlarına, tehlikeli tünellerden zindanlara kadar mükemmel mekanlar sizi bekliyor. Üstelik karakter tasarımlarından daha etkileyici olan çevre tasarımları da atmosferi hissetmenizi sağlıyor.
Açıkçası bu nesilde hiçbir oyunun atmosferi beni Demon's Souls kadar etkilemedi. Bu biraz da kişisel zevkten kaynaklanabilir, ama oyunun atmosferinin sağlam olduğu herkes tarafından kabul görüyor.
Oyunun sürekli korku ve titreme yaratan atmosferi yüksek kalitedeki kaplamalarla birleşince gerçekçilik en üst düzeye çıkıyor. Oyunun başında sinematikler var, sunum genel olarak oyuniçi sahnelerle yapılmış. Playstation 3'ün en iyi grafikli oyunları arasında sayabileceğimiz Demon's Souls'ta çevredeki bazı nesnelerin parçalanıyor olması güzel, ama
öldürdüğünüz düşmanların ayağınıza takılarak sürüklenmesi gibi hatalar gerçekçiliği biraz bozan etkenler arasında gösterilebilir. Yine de oyun “o kadar kusur kadı kızında da olur” diyebileceğimiz bir mükemmeliyete sahip. Zaten bir oyunun görselliğinin amacı size atmosferi hissettirmek değil midir? Demon's Souls'ta bunu fazlasıyla başarıyor.
Sizi atmosfere sokan bir başka etken ise oyunun dünyasının çok zengin olması. Çevrede araştırılacak çok şey var. Bunlar arasında basit şeyler olduğu gibi hayatta kalmanız için zorunlu olanlar da bulunuyor.
Mesela The Cling Ring (ruh formundayken enerjinizi %25 arttırıyor) The Thief Ring gibi yüzük isimleri aklınızda bulunsun, çünkü çok işinize yarıyorlar. Demon's Souls bir RPG oyunu olduğundan karakter gelişiminiz çok önemli; o nedenle eşya kullanımı ve karakter gelişimi konularında hiç bilginiz yoksa önce diğer basit rpg oyunlarından başlayın, yoksa kendinizi günlerce internetten Demon's Souls'un dünyası hakkında bilgi toplarken bulacaksınız ki bunu deneyimli rpg oyuncuları bile yapıyor. Ben de bunu yaptım ve emin olun siz de yapacaksınız. Atmosferde pek hoşuma gitmeyen şey ise NPC'lerle olan diyalogların sunumunun basit olmasıydı
. Oyunun dünyası her ayrıntıyı merak ettirdiğinden NPC'leri daha yakından tanımak isteyeceksinizdir. Bu NPC'ler de çeşitli özelliklere sahip bazı silahlar ve eşyaları sadece belli kişilerde bulabiliyorsunuz. Yani param çok silahımı istediğim gibi güçlendiririm mantığı Demon's Souls'un dünyasında bulunmuyor. Bu kadar çok şeyi araştırmak oyunu farklı şekillerde oynamak vs özelliklerini de göz önüne aldığınızda rahatlıkla
100 saatin üzerinde bir oynanış süresine sahip oluyorsunuz ki buna oyunu tekrar tekrar bitirmek isteyecek olmanızı dahil etmiyorum.
Demon's Soul'un bu türe getirdiği yenilikçi online oyun sistemi ise bambaşka bir şey.
Sadece senaryo moduna sahip oyunda çeşitli şartları yerine getirince online olarak başkasının oyununa girebilir, yardım veya suikast düzenleyebilirsiniz. Yalnız şunu unutmayın o oyuncular da sizin oyununuza girip yardım etmenin yanında sizi öldürüp ruhlarınızı da çalabiliyorlar. Yani her şey iki taraflı işliyor. Bunun yanında diyelim bir yerde tuzağa düşüp öldünüz. Yardım etmek amacıyla öldüğünüz yere başkalarına orada tuzak olduğuna dair bir not bırakabilirsiniz. Tabi bu notları başkaları sizin için de bırakıyor. Bu kadar zor bir oyunda bu online oyun sistemi gerçekten çok işinize yarıyor.
Bu sistemin bu tür oyunlarda bir devrim yaratabileceğini belirtmeliyim. İleride bir çok oyunda bu sistemi görmeyi umuyorum. Müzikleri Shunsuke Kida tarafından bestelenen oyun diğer özelliklerinde olduğu gibi bu konuda da oldukça başarılı ve OrtaÇağ Avrupa'sını bize fazlasıyla hissettiriyor. Açıkçası çok uzun zamandır böyle bir oyun oynamamıştım. Bu gerilimi ve atmosfer sanırım en son Resident Evil: Code Veronica 'da hissetmiştim. Bir zamanların aklımda kalan o mükemmel atmosfere sahip oyunları Demon's Souls'ta tekrar hayat buldu. Eğer ben zor ve uğraştırıcı oyunları severim diyorsanız Demon's Souls tam size göre. Müthiş bir taktik ve el becerisi gerektiren bu oyunu ne yapıp ne edip oynamaya çalışın.
Eğer PS3'te en sevdiğin oyun ne deselerdi ben kendi hesabıma Demon's Souls derdim.