Oyun oynamak için
bundan daha iyi bir zaman olamaz sanırım. Okullar kapandı, YGS & LYS çilesi bitti, üniversiteliler memleketlerine döndü ve tatil serüvenimiz nihayet başladı. Sizi bilmem ama, bana göre tatil mantığı ilk aşamada evde oturup dinlenirken oyun oynamaktan geçiyor, deniz kumsal güneş trio'suna kendimi adayabilmem için
en az 4-5 oyunun suyunu çıkarmam gerekli, yoksa kimse beni o rahat TV koltuğumda LCD TV'imdeki muhteşem oyunları oynamaktan alıkoyamaz. Bir sahile ulaştığımda ise oyun oynarken
o muhteşem komboları, FIFA 2010'da artistlik çalımları yapan bendenizin denizde zerre kadar kabiliyeti yoktur... Balıklama dalamam, kurbağalama yüzemem, suyun içinde gözümü bile açamam. Fakat suya hiç korkmadan dalan insanları gördüğümde imrenerek bakmıyor değilim. Konuyu bağlamaya çalıştığım oyun bildiğiniz üzere bir dalgıçlık oyunu olan
Endless Ocean. Her ne kadar dalgıçlıktan ufacık anlamasam da ilk oyunu ile o imrenerek baktığım insanların neler hissettiğini anlamamı sağlayan oyunun devamında bizi su altı keşifleri tekrar bekliyor, öncekinden daha iyi olması da cabası...
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum, dalgıçlık mesleğine ilgi duymuyorum ancak su altı belgesellerine bayıldığım için dalgıçların yaptığa işe de haliyle bayılıyorum. Endless Ocean'ın ilk oyununu oynarken suyun altında gezinmenin
ne kadar huzur verici bir iş olduğunu sanal da olsa anlayabiliyorsunuz. İlk oyunda olduğu gibi
Blue World'de de bir scuba dalgıcı rolünü üstlendiğimiz oyunumuz ilk oyunun eksik yönlerini giderirken, neredeyse her detayının geliştiğini görmek oldukça sevindirici olmuş. Oyunumuzu açtığımızda, senaryonun bizi yerel bir dalış okuluna doğru yönlendirerek
yaşlı dalış hocası Jean-Eric ile tanıştırdığını görüyoruz. Hayali bir bölge olan
Nineball adalarında bulunan dalış okulu ile dalgıçlık eğitimize ve kariyerimize hemen ilk adımımızı atıyoruz.
Blue World başladığında, kendi dalgıcınızı yaratmanız gerekiyor. İlk oyunda da bu özellik vardı ancak şimdi biraz daha geliştirildiğini görüyoruz. İlk önce dalgıçlık özelliklerimizi belirleyecek olan bir kaç soru ile karşılaşıyoruz, hemen ardından ise
cinsiyetimizi, ten rengimizi ve yüz şeklimizi belirliyoruz. Karakter yaratma ekranının herşeye rağmen yine de
sınırlı olduğunu söylemem gerekiyor. Biraz daha çeşitlilik katılabilirmiş sanki...
Karakterimizi de yarattıktan sonra artık oyun için hazırız demektir, dalgıç kıyafetimizi ve aksesuarlarımızı alıp doğruca denize dalabiliriz. Oyunun senaryosuna adım attığınızda
görev tabanlı dalışlardan oluştuğunu görüyoruz. Senaryonun akıcılığı maalesef bu tarz görev sistemi yüzünden kendini kaybettiriyor. Oyun bizi bu görevler esnasında keyfimize estiği gibi hareket etmemize de pek olanak tanımıyor. Görevlere göz attığımızda,
bazen su altında oluşan bir gizemi çözmemiz gerekirken, bazen ise belirli bir balık cinsini bulmamız gerekebiliyor. Oyunun 2 farklı kontrol joypad'i desteklediğini belirteyim. İster
Wii Remote, ister klasik kontroller ile oynayabiliyoruz. İlk oyunu oynayanlar Wii-mote'u kendine daha yakın bulacaklardır. Oyunun kontrollerinin ilk oyundakinin neredeyse aynısı diyebilirim. Ekranda ilerlemek istediğiniz yeri Wii-mote ile belirliyor ve
B tuşuna basılı tutarak yüzmeye başlıyorsunuz,
A tuşu ise deniz yaşamı ve diğer objeler ile etkileşime geçmenize yarıyor. Gerçekten basit ve çok kullanışlı bir kontrol arayüzü olmasından dolayı
ufak yaştaki çocukların bile Blue World'ü oynarken hiç bir sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum.
Su içerisinde ilerlemek inanılmaz keyifli, başlarda kendinizi bir su altı belgeseli çekiyor hissine kaptırabilirsiniz. Ancak oyunun sistemini anlayınca ve su altında gezmekten başka yapabileceğiniz onlarca şey olduğunu farkedince emin olun dolaşmaktan fazlasını yapacaksınız. Örneğin önünüzde bir balık var diyelim, Wii-mote ile onu seçin ve A tuşuna basın. Böylelikle
3. bakış açısından birincil bakış açısına geçip dalgıcın gözlerinden balığı daha yakından görme şansı yakalayabiliyoruz. Bu bakış açısında yön tuşları ile bir menü açarak balığı i
ster besleyebilir, dilerseniz dokunabilirsiniz. Her deniz altı canlısı, kendisine dokunulduğunda farklı şekilde tepkiler veriyor. Bu arada dokunmaktan fazlasını yapmak isteyenler bazı büyük balıkların, örneğin yunusların üzerine tutunarak dolaşabilirsiniz. Bu ve buna benzer ufak detaylar oyunun monotonlaşmasını engelliyor ve yeni şeyler sunarak oyuncuya daha fazla keşif yapma isteği uyandırıyor. Bu da oyunun en büyük artı yönü oluyor.
Su altındaki her canlı cana yakın ve sizi yemek vermeniz için beklemiyor. Tahmin edileceği üzere köpek balıkları gibi agresif canlılar ile de karşılaşmak mümkün ve bu gibi balık türlerine yaklaşmak için farklı bir yol izlemeniz gerekiyor. Agresif türleri sakinleştirmek için devreye
Pulsar adındaki cihazımız giriyor. Bu elektromanyetik silah sayesinde kızgın balıkları kulak memesi kıvamına getirebiliyoruz, böylece sakin balık türlerine yaptığımız gibi bu türlere de yakından bakma şansı ve dokunma olanağına erişebiliyoruz.
Pulsar'ı kullanmak için menüden bulup seçiyoruz, ve Birincil bakış açıya geçerek nişan almaya çalışıyoruz. Bahsi geçen sinirli balığa bir kaç kez ateş ettiğinizde, az önce ki kuduz köpeğin sakin bir Japon balığına geldiğini görmek gerçekten eğlenceli oluyor. Pulsar ayrıca çeşitli dalma noktalarında yaptığınız yan görevlerde önemli bir rol de oynuyor. Pulsar sayesinde
hasta balıkları da iyileştirebileceksiniz, bir bölgedeki tüm hasta balıkları iyileştirdiğinizde karakteriniz için çeşitli bonuslar kazanabilirsiniz. Böylece daha önce girdiğiniz dalış noktalarına tekrar dalma isteğiniz kabarabiliyor.
Dalmanın dışında dalış etkinliklerinizi sağladığınız Nineball adasını da gezebiliyoruz. Burada
oyununuz kaydedebilir, Journal'a bakarak, görev ve yan görev listenizi görüntüleyebilir, ya da dilerseniz,
hazine ve coin koleksiyonunuzu görebilirsiniz. Nancy'nin dükkanında alışveriş yaparak yeni ekipmanlar almak da size kalıyor. Ayrıca kendi yunusunuza da eğitim verebileceğiniz Nineball Island'daki aktiviteler bunlarla sınırlı kalıyor. Ada da yürüyerek dolaşmak mümkün fakat çok ufak bir yer olduğundan keşfedilecek çok az yer var. Dalış ekipmanlarınızı da buradan seçip ayarlamalarınızı yapabiliyorsunuz. Belli bir yere dalmadan önce oraya göre uygun ekipmanlar seçmeniz en doğrusu olacaktır. O yüzden her ne kadar fazla zamanınızı almayan bir yeryüzü mekanına sahip olsanızda,
stratejilerinizi burada belirlediğinizden yabana atılacak bir yer değil.
Oyunun su altı grafikleri gerçekten harika,
Wii'nin kapasitesini sonuna dek kullandığı çok belli olan Blue World'de dalgalar, deniz manzaraları, ışıklandırmalar bundan daha gerçekçi bir su altı atmosferi sunamazdı doğrusu. Su altı canlılarının modellemelerine de yakından bakma şansı bulduğunuzda ne kadar
doğru ve düzgün tasarlandığını daha iyi anlayacaksınız. Oyunun grafik kalitesi su altında böyleyken, y
eryüzünde grafik kalitesinde dramatik bir düşüş göreceksiniz. Anlaşılan Arika su altını geliştirirken karayı 2. plana atmış. Su üstünde kaplamaların
gayet kötü, yürüme animasyonlarının ise alakasız olduğunu görünce nedense yine de pek önemsemedim. Sonuçta
oyunun %95'i su altında geçiyor ve yeryüzünde çok fazla zaman harcamıyoruz, ancak yine de buradaki özensizlikten dolayı grafikleri her ne kadar iyi yaparsan yap Arika, ufak bir puan kırılması yaşayacaksın, bundan kaçamazsın.
Blue World inanılmaz kolay bir oyun, oyunda herhangi bir zorlanma yaşamanıza olanak vermiyorum. Bu yüzden mücadele arayan oyuncular tatmin olamayabilirler. Ancak Endless Ocean: Blue World'ü oynamak biraz su altına ilgi duymak ile alakalı. Eğer ilgisizseniz, oyun isterse gelmiş geçmiş en iyi grafiklerde ve sunumda yapılsın size yine de tad vermez, tamamen zevk meselesi, ancak oyunda huzur arıyorum, kafamı dinlemek istiyorum diyenlerdenseniz, Blue World tam size göre... Oyunda dalış ekibinize yeni elemanlar kattıkça, yeni görevleri yerine getirdikçe ve yeni balık cinslerini oyun kataloğuna ekledikçe oyunda ilerlemek isteyecekseniz.
Benim gibi "Aman denizin içine girmeye gerek yok, yüzeyim yeter" diyip suyun altında hep neler olduğunu merak edenlerdenseniz, bu oyunun tadına bakmalısınız, benimde bu kadar Blue World oynadıktan sonra bir an önce dalmayı öğrenmem gerek, bekle Marmaris, ben geliyorum!!