Wolfenstein  serisiyle ilk olarak 1981 yılında tanışmıştık.  O zamanlar FPS türünde olmayan oyun, bizleri  2. Dünya  Savaşı üzerine kurulu bir senaryo ile karşılamıştı. Ardından serinin en etkileyici yapımı olan ve oyuna asıl ünü getiren Wolfenstein 3D  çıkageldi. 1992 yılında karşımıza çıkan oyun, hem ilk 3D oyunlardan biriydi, hem  de FPS türü için önemli bir kilometre taşı olmuştu. Bir kült haline gelen Wolfenstein 3D, günümüzde bile farklı platformlar için çıkıyor ve ilgi görmeye devam ediyor. 
 
Böyle büyük bir geçmişe ve isme sahip olan 
Wolfenstein serisinin beklenen yeni yapımı,  sonunda karşımıza çıktı. İlk olarak 
2004 senesinde söylentileri çıkan 
Wolfenstein,  uzun bir yapım sürecinin ardından oyunseverlerle geçtiğimiz günlerde buluştu. Bakalım yeni 
Wolfenstein’da bizleri neler bekliyor.
                        
                        Kurulum işleminin ardından oyunun ana menüsü ile karşılaşıyoruz. 
Campaing seçeneğini tıklayıp, zorluk seviyemizi seçmemizle beraber oyun da başlıyor. Hareketli ve oldukça kaliteli bir videoyla açılışı yapıp, eski serilerde olduğu  gibi ana karakter 
B. J. Blazkowicz’i kontrolümüzde buluyoruz. 
2. Dünya Savaşı yıllarında olduğumuz 
Wolfenstein’da, 
Nazilerin üzerinde çalıştığı gizli deneylerini durdurup, yok etmek ana görevimiz.
Oyunda eğitim içeriğiyle beraber sunulan, ilk bölümü geçtikten sonra bizleri geniş bir şehir bekliyor. Harita sayesinde şehir üzerinde görev noktlarını ve kontak kurmamız gereken insanları görüyoruz.  Görevlerde genelde gizli belgeleri ele geçiriyor ya da üst rütbeli askerleri yok etmeye çalışıyoruz.  Şehirde sunulan özgürlük sayesinde  karşımıza çıkan hemen her kapıyı açabiliyor ve binaların içinde yer alan insanlardan farklı görevler alma imkanına kavuşuyoruz.  
4 farklı bölgeye ayrılmış olan haritada, bizleri yeterince görev beklediğini söyleyebilirim.
                        
                        Görevler esnasında karşımıza çıkan nazi askerlerini öldürmekle beraber, ekstra bilgi içeriklerini ve para yerine geçen değerli eşyaları da topluyoruz. Topladığımız  değerli eşyalar sayesinde, silahlarımızı geliştirmemiz için gereken paraya da kavuşuyoruz.  Haritada yer alan 
Black Marketler  aracılığıyla silahları modifiye ederek daha yüksek seviyede zarar vermelerini  ya da sessiz hale gelerek bizi ele vermemelerini sağlıyoruz. Özellikle oyunda yer alan makinalı silahlara dürbün ekleyerek çok daha kullanışlı hale getirebilmemiz mümkün.
                    
 
                
                    
                        Oyun 
1940’lı yıllarda geçtiği için kullandığımız silahlar ve bombalar da, o dönemin izlerini taşıyor. Makinalı silahlar
 M40 ve 
M43 ile beraber oyunda en çok 
Kar 98k’yı kullanıyoruz. Özellikle uzak menzilli hedefleri indirirken en büyük yardımcınız bu silah oluyor. Bomba alternatifi de, saldırı çeşitleri arasında  en çok tercih ettiğimiz tür. Özellikle bir arada ve kalabalık gelen düşmana karşı en etkili çözüm, bomba atmak oluyor. Ortalarına attığınız her bomba onlara kaçma şansı tanımadan, etkisiz hale getiriyor.
                        
                        Düşmanlarımız da bizi durdurmak için
 bomba kullanmaktan çekinmiyor. Çevremizde yakın bir alana düşen bombaları ekranda çıkan ok sayesinde görüp, patlamadan yetişebilirsek, geldiği yere geri iade edebiliyoruz. Zaman zaman etraftan gelen bombaları istemeyerek de olsa,  kafamızla  karşıladığımız da oluyor.
 :) Görevler esnasında  gitmemiz gereken yönü ekranın üstünde yer alan yıldızlı pusula göstergesi sayesinde anlıyoruz.  Şehirde dolaştığımız görevlerde yön konusunda sıkıntı yaşadığımızda ise,  haritamız yardımımıza koşuyor. Harita üzerinden detaylı bir şekilde görev noktalarını ve diğer uğrayabileceğimiz binaları görebiliyoruz.
                        
                        Görevlere giderken karşınıza oldukça fazla nazi askeri de çıkmakta.  Her ne kadar düşman kalabalık gelse de, zor modlarda dahi sizi yormayacak bir 
yapay zekanın, oyunda hakim olduğunu görüyoruz. Düşmanların yapay zekası, ne saklanmayı biliyor, ne de çevresinde yaşanan olaylara tepki vermeyi. Düşmanın yanındaki arkadaşını 
dipçikle etkisiz hale getirmenize rağmen, kıpırdamadığını ya da hepsinin tek bir yerde toplanıp, bomba atmanızı beklediğini oyun boyunca çoğu kez görüyoruz.  Ana senaryonun ilerleyişi sırasında göze batan en büyük eksiğin, 
bu kötü yapay zeka olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
                    
                        Wolfenstein’da sadece Nazilerle uğraşmıyoruz. Nazi askerlerinin elinden çaldığımız madalyon sayesinde,  farklı bir boyuta geçerek, alternatif yollar ve süper askerlerle karşı karşıya  kalıyoruz. Oyunun ilerleyişi sırasında bulduğumuz özel taşlarla, madalyona yeni özellikler eklenmeye başlıyor. İlk olarak zamanı yavaşlatma yetisine sahip hale geliyor ve bu sayede zamanı yavaşlatıp, hem askerleri daha kolay etkisiz hale getiriyor, hem de aşılması zor ve hız gerektiren engelleri rahatlıkla geçiyoruz. Daha sonra ise, madalyon üzerinden kendimize bir koruma kalkanı ve daha büyük hasar vermemizi  sağlayan güçlü ateş edebilme özelliklerini kazanıyoruz
                        
                        Her gücün bir sınırı olduğu gibi, oyunda da bu 
madalyonu her dakika kullanamıyoruz. Belli bir süresi olan bu güçleri, süre bitimine kadar dikkatli bir şekilde kullanmalayız. Etrafta yer alan güç noktaları sayesinde azalan süreyi doldurabilir ya da 
Black Marketler üzerinden 
madalyonun özelliklerini geliştirerek, daha uzun bir enerji barına sahip olabiliriz. 
Wolfenstein, her ne kadar özgür bir görev sistemi sunmuş olsa da, bir süre sonra görevler kendini tekrar etmeye başlıyor. Boyutlar arası geçişler ve kazandığımız diğer farklı özellikler sayesinde, oyun biraz kıpardasa da sürekleyici bir ilerleyişle karşılaştığımızı söylüyemiyorum.
                        
                        Her 
FPS oyununda olduğu gibi ana kontrolleri, klavye ve mouse ikilisiyle gerçekleştiriyoruz. Silahların nişan açıları ve ortamın sunduğu çatışma atmosferi, 
 FPS severleri memnun edecektir. Özellikle düşmanların aldıkları darbelere göre tepkiler vermeleri, görsel açıdan öne çıkan kısımlar oluyor. Ayağından aldığı bir darbe ile sendeleyerek yere düşen ya da omzundan yediği kurşuna göre yere kapaklanan askerleri oyun boyunca görebiliyoruz. Çatışma anlarında kullanılan 
bol kan efekti  ve 
patlamalar sonrası kopan uzuvlarla karşılaşıyor olmamız, başarılı bir çatışma atmosferinin oluşmasını sağlıyor.
                    
 
                
                    
                        Görsel anlamda öne çıkan bu pozitif yönlere rağmen 
Wolfenstein,  vasat modellemeler ve çevre ile karşımıza çıkmış. 
Doom 3 moturunu kullanan yapım, günümüz oyunlarının kaliteli görsel yapısına pek ayak uyduramamış. Her ne kadar başarılı su efekti ve duvar kaplamaları görsek de, çevrenin canlı ve aktif, düşmanların ise daha çeşitli olmasını beklerdim. Oyun boyunca birbirinin kopyası düşmanlar ve durağan mekanlarla sık sık karşılaşıyoruz.
Havok fizik moturunu kullanan yapımda fizik kuralları konusunda da zaman zaman dengesizliklerle karşılaşıyoruz. Attığınız bombalar hiç olmayacak biçimlerde sekip, alakasız yerlere gidebiliyor. Özellikle size ve düşmanlara çarpan bombaların lastik top gibi sekmeleri,  fizik moturunun hakkını pek  veremediklerini gösteriyor.
                        
                        Menülerde ve oyun içersinde yer alan müzikler, 
2. Dünya Savaşı atmosferine uygun olarak seçilmiş. 
Orkesteral müzikleri o dönemin yapısına en uygun tercihler olarak gördüğümü söyleyebilirm. Çevrede kullanılan seslendirmede zaman zaman hatalar olsa da, 
Alman aksanının atlanmamış olması ,başarılı bir detay olarak ön plana çıkıyor. Silah efektlerine geçtiğimizde ise standartın biraz düştüğünü görüyoruz. Özellikle makinalı silahlarıın orjinal seslerinden uzak ve çatışma atmosferine uygun olmadıklarını söyleyebilirim.  
Tek kişilik modla beraber çoklu seçenekte 
Wolfenstein’da oyun severlerin beğenisine sunulmuş.  Ayrı bir menüye sahip olan bölümde 
Objective, 
Stopwatch ve 
Team Deathmatch modlarıyla karşılaşıyoruz. 
3 farklı askeri sınıfın yer aldığı, çoklu oyunculu modun uzun soluklu bir yapısı olmadığını görüyoruz.
                        
                        Wolfenstein seneler sonra yeniden karşımıza çıktı. 2. Dünya Savaşına farklı bir açıdan yaklaşan oyunu, seriyi takip edenlere ve bu sıralar oynayacak bir oyun bulamayan FPS severlere öneriyorum. Kötü yapay zeka ve konu ilerleyişi yüzünden sıradanlaşan bir yapısı bulunan Wolfenstein’da, madalyonun farklı özelliklerini kullanmak ve kuvvetli bosslarla kapışmak sizleri eğlendirebilir.  
 
Editörün Notu: Wolfenstein'ın sitemizde yayınlanan ilk 
10 dakika videosunu izleyerek, oyun hakkında fikir edinebilirsiniz.