The Sims serisi de dahil olmak üzere pek çok yaratıcı oyuna imza atan
Will Wright, aynı zamanda kurucusu olduğu
Maxis’ten ayrılmadan önce son oyunu olan
Spore’u geliştirmişti. Oyun dünyasında büyük ses getiren yapım bazı tepkiler görse de, en başarılı yönü
karakter yaratma teknolojisi olmuştu. Maxis, Wright’ın ayrılmasından sonra bu teknolojiyi boş bırakmadı ve geliştirdikleri oyunlardan farklı bir alana yönelerek karşımıza
Darkspore’u çıkarttı.
Darkspore, Spore’un karakter yaratma özelliğini alarak
Diablo tarzında aksiyon RPG türüyle birleştiriyor. Bilim kurguya dayalı hikayesi eşliğinde galaksiler boyunca gezerek gezegenlerdeki tehlikeleri sonlandırıyor ve gelişerek karakterlerinizi kişiselleştiriyorsunuz.
Oyunu satın aldığınızda sadece
bir hesaba sahip oluyorsunuz ve
başka profil açamıyor veya
oyuna baştan başlayamıyorsunuz. Ayrıca
çevrim dışı oynayamıyor ve MMO’lar gibi
sürekli online olmanız gerekiyor.
Aynı zamanda
Hack and Slash türüne dahil edebileceğimiz oyuna, galaksideki ırklardan biri olan
Crogenitor’lardan biri olarak başlıyorsunuz. Bu Crogenitor’lar uzun yıllar önce gelişmiş biyolojik ordular kurabilmek için yaratıkların
DNA’larıyla oynayarak ölümcül ırklar yaratmak için çalışmalara başlamış. Bir süre sonra işler kontrolden çıkmış ve dengelenemeyen DNA’lar
Darkspore adı verilen güçlü yaratıkların meydana çıkmasına neden olmuş. Darkspore’lar tüm galaksiye yayılarak neredeyse tüm Crogenitor ırkının soyunu tüketmiş.
Siz de, olaylar kontrolden çıkarken uyutularak kapsüle konulan Crogenitor’lardan birisiniz. Olaylardan 1000 yıl sonra uyandırılarak Darkspore’lara karşı kendi yaratıklarınızla savaşarak elde ettiğiniz DNA’lar ile güçlenmeye ve galaksiyi temizlemeye çalışıyorsunuz. Bu yolda, uzay geminizin yapay zekalı yol göstericisi ve diğer oyuncuların kontrol ettiği Crogenitor’lar yardımcınız oluyor.
Darkspore’da ana menü bulunmuyor. Oyunu açtığınızda hesabınıza giriş yaparak
Arsenal ekranına geçiş yapıyorsunuz. Burada sahip olduğunuz takım ve oyunda ilerledikçe açabileceğiniz
Hero’lar bulunuyor. Toplamda
100 adet Hero bulunsa da bunlar 25 farklı Hero’nun 4’er varyasyonu ile oluşturulmuş.
Takımınızda üç Hero bulundurabiliyorsunuz. Bu nedenle eğer yeni bir Hero eklemek isterseniz takımınızda yer açmanız gerekiyor.
Hero’lar üç sınıfa ayrılıyor.
Sentinel, RPG’lerde
Tank olarak isimlendirilen ve defansı sağlam olan sınıfın rolünü üstleniyor. Diğer iki sınıftan
Tempest uzak menzilli saldırılarda bulunabilen,
Ravager ise yüksek hasar verebilen (Rogue diyebiliriz) sınıf olarak hazırlanmış. Bu sınıflar dışında bir de karakterin türünü belirleyen kökenleri (
Plasma,
Quantum,
Bio,
Cyber ve
Necro) bulunuyor. Bu kökenler Hero’nun ateş, zehir, ruh ve elektrik gibi, ne tür özellikler barındırdığını belirliyor. Tüm bunları göz önüne aldığınızda üçlü takımınızı kurabilmeniz için karşınıza
tonla farklı seçenek çıkmış oluyor. Savaşacağınız gezegendeki Darkspore’ların ve PvP maçlarındaki rakiplerinizin karşısına çıkarken avantajın sizde olmasını sağlamanız için tüm bu özellikleri düşünmeniz gerekiyor.
Sonuncu menü olan
Navigator ise ana senaryoyu takip edeceğiniz bölümleri ve PvP seçeneklerini barındırıyor. Darkspore’un bölümleri
4’erli gruplara ayrılıyor (Mario’daki gibi 1-1, 1-2...vs). Böylece aşama aşama ilerleyerek tüm bölümleri sırayla açıyorsunuz (Bir aşamayı bitirmeden bir sonrakine geçilmiyor). Her bölümün son alanında sizi
Boss savaşı bekliyor.
Alanlara girerken çıkan seçenekler sayesinde isterseniz
oyuncu eşleştirme ile sizin gibi arayışta olan bir oyuncuyla
co-op başlatabilir, isterseniz arkadaş listenizden birini davet edebilir ya da tek başınıza oynayabilirsiniz. Son aşama olan 6-4’ü tamamladığınızda tüm bölümlerin daha zor versiyonu olan
Invasion açılıyor. Invasion tamamlandığında ise
Apocalypse’in kilidi açılıyor. Yani
altı bölümü yeni ve daha zor düşmanlarla üç kez ilerlemeniz gerekiyor ki bu çok uzun bir oyun süresi anlamına geliyor. Ayrıca ilk seferde bile tek başınıza ilerlerken zorlanıyorsunuz (Özellikle Boss’larda).
Bunlara ek olarak her bölümün bir seviyesi bulunuyor. Alana geçmeden önce karşınıza çıkacak Darkspore’ların seviyeleri ve kökenleri gösteriliyor ve bu bilgilere göre seçim yapıyorsunuz. Sadece oynadığınız Hero seviye atladığı için bu seviyenin altında kalan Hero’larla oynamaya çalıştığınızda oyun süreniz saniyelerle kısıtlı kalıyor çünkü hemen ölebiliyorsunuz.
Kaç tane Hero açabileceğinizi belirleyen bir
Crogenitor seviyeniz bulunuyor. İlerledikçe bu seviyeyi arttırıyor ve
Inventory’de geliştirmeler satın alabiliyorsunuz. Crogenitor seviyeniz 10 olduğunda oyunun PvP özelliğinin kilidini açarak diğer oyuncularla karşılaşmalara katılabiliyorsunuz. Sistem size otomatik olarak kendi seviyenizde bir rakip atıyor ve daha önceden hazırladığınız takımlarınız arasından seçim yaparak arena benzeri alanlarda savaşıyorsunuz. Burada oyuncu eşleştirme sistemi oldukça başarılı çalışıyor fakat başarınız biraz şansa bağlı oluyor çünkü rakibinizin Hero’ları sizinkilere karşı ya da sizinkiler rakiplerinizinkilere karşı çok üstün olabiliyor. Yani
PvP maçlarında sıkça dengesizliklerle karşılaşıyorsunuz.
Oynanışa geçecek olursak öncelikle
aşırı decerede sıradan ilerlediğini söylemek gerekiyor. Uzay geminizdeki yapay zekalı bayandan aldığınız görevlerle farklı farklı gezegenlere giderek önünüze çıkanları öldürmeniz ve bölümün sonuna ulaşmanız gerekiyor. Bölümler arasında tasarım ve zorluk dışında hiçbir fark bulunmuyor. Yani eğer farklı görevler alayım, bana değişik hedefler versin diye beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız çünkü
oynanış şu şekilde ilerliyor: Düşmanı gör, tıkla öldür, Boss’a ulaşıncaya kadar ilerle ve onu da öldür.
Senaryo bölümünde karakteristiğe sahip hiçbir şeyle karşılaşmıyorsunuz. Ne görev veren NPC’ler, ne etkileşime geçebilecek bir yapay zeka, ne alabilecek yan görevler, ne de uzay geminizdeki yapay zekadan başka konuşan bir karakter bulunuyor. Karmaşıklıktan çok uzak görevler boyunca, MMO oyunlarında seviye kasarmışcasına sürekli ilginç tasarımlı yaratıkları öldürmekten başka bir şey yapmıyorsunuz. Arada sırada hikayenin anlatıldığı ara videolar (Animasyon) çıkıyor fakat izlediniz izlediniz, kaçırırsanız tekrar açamıyorsunuz. Bu nedenle önünüze geleni kesmek üzerinde kurulu
Hack and Slash türünün hayranı değilseniz sıkılmanız kuvvetle ihtimal.
Aslında oynanış bu türün bir örneği için oldukça başarılı. Mouse’un sol tuşuna basılı tutarak karakteri yönlendiriyor ve aynı tuş ile saldırıyorsunuz ve karakterin buna tepkisi çok hızlı. Bu nedenle de akıcı bir oynanışa sahip oluyorsunuz. Fakat bu başarılı oynanış, görevlerdeki sıradanlık ve çeşitliliğin bulunmaması nedeniyle bir süre sonra yeterli olmamaya başlıyor.