Red Creek vadisi büyük bir esrara ev sahipliği ediyor. Çok az insanın nail olduğu bir yeteneğe sahip olan Ethan, görülmemesi gerekeni görmüştür ve başı büyük derttedir. Aniden ortadan kaybolan çocuğun başına ne gelmiş olabilir? The Vanishing of Ethan Carter bu sorunun etrafında şekillenen bir yapım. Cevabı ise ancak doğaüstü güçlere sahip özel dedektif Paul Prospero rolüne bürünmüş siz kontrol sahipleri vereceksiniz.
Polonyalı bağımsız oyun stüdyosu The Astronouts tarafından geliştirilen yapım Dear Esther ve Gone Home’a benzer biçimde hikaye keşfini tam anlamıyla oyunculara bırakmış. Açık dünya özgürlüğüne sahip Red Creek vadisinde manzaranın keyfini çıkararak istediğiniz yeri ziyaret edebilir, istediğiniz yere tekrar geri dönebilir, şüpheli gördüğünüz şeyleri araştırabilirsiniz. Sizi doğrudan hikayenin sonuna götürecek olayları çözümleyebileceğiniz gibi, vadinin derinlerine saklanmış parçalarla hikayenin bütününü daha net biçimde görebileceğiniz bir tablo oluşmasını da sağlayabilirsiniz. Yani uzun ve düşünceli bir yürüyüş bu.
Yürüyüşü keyifli hale getiren ve her adımda kontrol sahiplerini bir mıknatıs gibi içine çekmeyi başaran görselliğiyle Red Creek vadisi, Unreal Engine 3 motorunun başına gelmiş belki de en güzel şey. İkindi vaktinin rengi vadiyi boyarken gölü, barajın etrafına kurulmuş yerleşim alanlarını, terk edilmiş evleri gezmek; uzun süredir kullanılmadığı belli olan bir tren istasyonundan geçmek ve köprüden şu manzarayı uzun uzun seyretmek sizi bir an için oturduğunuz koltuğunuzdan bambaşka bir diyara sürükleyecek. Kelimelerin anlam vermekte cılız kaldığı nefes kesen tablo zarifliğindeki görsellik detaylarında da takdir edilesi ayrıntılara gebe. Red Creek vadisinin dokusu, yani oyunun kaplamaları üzerinde müthiş bir çalışma var. Her bir nesne ayrı ayrı ele alınmış, hatta göreceğiniz taşlar, kayalar üzerinde bile birbirinin aynı olmayan dokular oluşturulmuş. Hal böyle olunca yapısı gereği oyunun en önemli etkinliği haline gelen yürüyüşlerimiz çabucak bitmesini istediğimiz daralma anlarına dönüşmüyor. Daha fazlasını görmek, yeni mekanlar keşfetmek, durup anı yaşamak hissi doğuyor içinize.
Ortam sesleri ve müzikler de bu görkemli duruşa çok önemli bir katkı sağlamış. Öyle ki manzarayı süzerken esen rüzgarı duymuyorsunuz da teninizde hissediyorsunuz sanki. Ağaçların arasından geçerken duyduğunu kuş sesleri başınızı bir başka yöne çevirme sebebi oluyor, müziklerse zaten halihazırda tüyler ürperten bir duruşa sahip mekanların fısıltısı haline dönüşüyor.
Tabii bu her iki olguda da eksik kalan yönler yok değil. Karakterimizi bedenen göremiyor olmak, adeta yaşayan bir görünüme sahip olan vadide canlı tabiatının olmayışı veya bazen ses geçişlerinde ortaya çıkan pürüzler göze çarpan, kulağa ilişen eksiklerden sayılabilir.
Doğa üstü güçlere sahip olan bir dedektif olarak geçmişi görme ve ölen kişilerle iletişime geçme gibi yetilere sahibiz. Bu sayede açık dünyada bizi bunalımlara sokacak şekilde kaybolmadan doğru rotada ilerleyebiliyoruz. Her ne kadar The Vanishing of Ethan Carter, oyuncuya hiç bir şekilde ipucu vermeyen ve yardım eli uzatmayan bir oyun ibaresine sahip olsa da yeteneklerimiz oyuncuyu çıkmaz sokağa sürüklemeyecek şekilde tasarlanmış. Olay yerinde yaşananları görmek için etraftaki nesneleri doğru yerlerine koyarak tam bir dedektif havasına bürünüyorsunuz. Hmmm şu taş sanırım şurdaydı, maktul bir süre burada katille cebelleşmiş olmalı, olay gerçekleşirken el feneri sanırım şurada duruyormuş gibisinden basit düzenlemeleri yapıyor, doğaüstü gücünüzü kullanabildiğiniz 2. kademeye geçiyorsunuz. Bu andan itibaren maktul olayın gerçekleştiği anı parçalar halinde sunuyor. Size düşense bu olayları gerçekleşme sırasına uygun biçimde sıraya sokmak ve aslında ne olduğunu net biçimde anlamak. Bazı kayıp nesnelerin yerini bulmak için yapılmış sıcak - soğuk tadında ufak oyunlara yer verilmiş. Hikayenin ana gövdesini her daim bu yöntemle su yüzüne çıkarıyoruz, ancak esrar perdesini daha çok aralamak istersek vadiye dağılmış olan bazı bulmacaları çözmemiz gerekecek. Bulmacalar fellik fellik tam çözüm aratacak kadar ağıra kaçmamış ama oyuncuyu aptal yerine koyacak kolaylıkta da değil. Kimi zaman kovalamaca içine girdiğimiz, kimi zaman görsel belleğimizi sınayacağımız bulmacalar ana hikayede karşımıza çıkan tek tip ilerleyişin de renklenmesinde pay sahibi olmuş. Oyunun en büyük handikaplarından birisi son derece işlevsiz olan otomatik kayıt sistemi. Bazen yaptığınız önemli keşifler bile bu kayıt sistemini harekete geçirmeyebilir.
The Vanishing of Ethan Carter’ın oyun alanında gezilecek görülecek pek çok şey var ama yapılacak çok da bir etkinlik yok. Hikaye ve olaylar keşfine yönelik ilerleyiş; bolca yürüme ve araştırmaya yönelik bir oyun tarzı çıkarıyor ortaya. Ki görsellik bu her iki etkinliği de keyif verici anlara dönüştürüyor. Anlatı çözülen her sır ve olayla birlikte bir başka düğümü daha önümüze sererek son ana kadar heyecan verici olmayı başarmış. Şayet Gone Home ve Dear Esther gibi yapımları beğendiyseniz Red Creek Vadisi’ndeki 5 ila 6 saat sürecek bu yolculuğu kesinlikle kaçırmayın.