Haftalık Oyun Önerisi 09: Divinity: Original Sin II

03.06.2020 20:15 Özgür Eroğlu

Haftalık oyun önerilerimize dokuzuncusu ile devam ediyoruz. Bu hafta, her ne kadar oldukça popüler ve oldukça kaliteli bir oyun olsa da çoğu oyuncunun uzak durduğu bir oyunu sizlere önereceğim. Diğer oyun tavsiyesi yazılarımıza da buradan ulaşabilirsiniz.

Bu öneri yazılarında az bilinen oyunlar gibi bir konsept altında da kalmayacağız. Örneğin; The Last of Us Part II yayınlanmadan bir iki hafta önce The Last Of Us’ın ilk oyununu önerebiliriz. Bunun sebebi tavsiye ettiğimiz oyunu, o hafta içerisinde oynamanızın daha iyi olacak olması. Eğer bilindik bir oyunu önerirsek; yazının içeriği oyunu tanıtmak yerine, oyun için bir inceleme veya oyun hakkında konuşmak istediğimiz şeyler tarzında olacaktır. Şimdi önerdiğimiz oyuna geçelim.

Divinity Original Sin 2
 
 
Larian Studios tarafından geliştirilen ve 2017 yılında yayınlana rol yapma oyunu Divinity Original Sin 2, bu hafta sizlere önerdiği oyun. Her ne kadar popüler ve başarılı bir oyun olsa da bazı oyuncular nedense bu oyundan uzak duruyor. Bunun sebebinin de karmaşık durması ve sıra tabanlı olması yüzünden olduğunu düşünüyorum. Tabii sizin başka sebepleriniz varsa mutlaka yorumlar kısmına yazın. Oyun, söylediğim gibi bir rol yapma oyunu ve savaş sırasında sıra tabanlı bir oyun haline geliyor. Ayrıca izometrik kamera açısına sahip olan oyun, dört kişilik co-op desteğiyle de tam bir D&D tadı veriyor.

Önce biraz D&D’den bahsedeyim ki oyunun mekaniklerine öyle geçeyim. Hiç bilmeyen biriyseniz D&D’yi şöyle özetleyeyim. Klasik bir rol yapma oyununu bilgisayar karşısında değil, arkadaşlarınızla masa başında kağıtlarla ve zarlarla oynuyorsunuz, tabii bir de unutmadan hayal gücünüzle. Evreni, karakterinizi, çevreyi, kısaca her şeyi hayal ediyorsunuz ve arkadaşlarınızla konuşarak ve zar atarak oynuyorsunuz. Elbette bu oldukça basit bir tanıtım. D&D’yi tam anlamıyla anlatmak istesem onlarca sayfa tutar ve yine de tam anlatamam.
 
 
Divinity Original Sin 2 de temelde bir D&D. Ancak daha basit bir versiyonu. Sonuçta bir video oyun olduğu için klasik bir D&D’nin özgürlüğünü sunamıyor. Ancak diğer oyunlara kıyasla da çok daha fazla özgürlük sunduğunu söyleyebilirim.

Divinity Original Sin 2, klasik bir rol yapma oyununda olduğu gibi karakter yaratma ekranı ile başlıyor. Oyunda seçebileceğiniz 5 farklı ırk var: Human, Elf, Undead, Lizard ve Dwarf. Seçtiğiniz ırktan sonra da seçebileceğiniz 14 farklı sınıf bulunuyor: Battlemage, Cleric, Conjurer, Enchanter, Fighter, Inquisitor, Knight, Metamorph, Ranger, Rogue, Shadowblade, Wayfarer, Witch ve Wizard. Seçtiğiniz ırkı mantıklı olarak oyun boyunca değiştiremiyorsunuz. Seçtiğiniz ırka göre de size özel bir yetenek veriliyor. Hatta özel iki yetenek veriliyor, ancak oyunun hikayesi gereği yeteneğin birini bir süre kullanamıyorsunuz. Bu konuya daha sonra geleceğim. Irka özel verilen yetenekler oldukça yararlı. Örneğin Human seçerseniz “encourage” yeteneği geliyor veya Elf seçerseniz flesh sacrifice yeteneği veriliyor. Burada en dikkatli olunması gereken ırk kesinlikle Undead ırkı. İsminden de anlaşılabileceği gibi ölmüş ama ölmemiş bir ırk. Kısacası iskelet şeklinde dolaşıyorsunuz. Ancak böyle bir evrende bile iskelet şeklinde dolaşmak alışıldık bir şey olmadığı için, sizi gördükleri anda korkup saldırıyorlar. Bu yüzden her ne kadar keyifli bir ırk olsa da özellikle dikkat etmeniz gereken şeyler oluyor oyun içinde. Mesela yüzünüzü sürekli saklamanız gerekiyor ya da can yenileme büyüleri ve iksirlerini kullanamıyorsunuz. Irkınızı seçtikten sonra da dediğim gibi sınıfınızı seçiyorsunuz. Seçtiğiniz sınıfa göre de size başlangıç yetenekleri veriliyor. Ancak bu kısım o kadar da önemli değil. Çünkü oyunun içerisinde istediğiniz zaman yeteneklerinizi değiştirebiliyorsunuz. Örneğin Battlemage olarak başladığınız serüvende, bir süre sonra yeteneklerinizi ve verdiğiniz puanları değiştirerek kendinizi Ranger yapabilirsiniz. Bu da gerçekten mükemmel bir artı oyun için. Yetenekleriniz değiştirmek için de o kadar fazla bir şey yapmanıza gerek yok. Sadece biraz para bulup yeni yetenek kitapları satın almanız gerekiyor.

Tabii burada dikkat etmeniz gereken bir nokta var. Dediğim gibi yeteneklerinizi değiştirdiğiniz gibi verdiğiniz yetenek puanlarını da değiştirmeniz gerekiyor. Çünkü bazı yetenekleri kullanabilmek için yeteneğinizin ait olduğu özellikte yeteri kadar puan olması lazım. Ayrıca yeteneğiniz ile verdiğiniz hasar da verdiğiniz puana göre artıyor. Bu yüzden sınıf değiştirmeye karar verirseniz, karakter gelişiminde kullandığınız puanları da değiştirmeyi unutmayın.
 
 
Ayrıca oyunun bir de “Attributes” puanları var. Bu puanlar da sizin yeteneklerinizin veya düz vuruşunuzun ne kadar olacağı, canınızın kaç olacağı veya kritik vuruş şansınıza etki ediyor. Bu kısımda da puanlarınızı, seçtiğiniz sınıfa göre vermeniz gerekiyor ki hem seçtiğiniz sınıfa dair özel silahı kullanabilin hem de çok daha fazla hasar verin. “Ortaya karışık” da yapabilirsiniz ama kesinlikle mantıklı bir karar olmaz. Karakterinizin puanlarını verdikten sonra elbette bir de hikâyeyi kedinize göre şekillendirebilmek adına, karakterinizin geçmişini seçiyorsunuz. Burada oyun için hazırlanan spesifik hikayeler dışında kendi arka planınızı da oyunun sunduğu seçenekler doğrultusunda değiştirebilirsiniz. Bu değiştirdiğiniz arka plan hikayesi sayesinde, seçtiğiniz karaktere özel görevler açılıyor. Bu görevler oyunda seçilebilen her karakter için ayrı. Örneğin; Fane karakteri yani Undead sınıfına ait karakter, kendi insanlarına ne olduğunu araştırıyor. Sebille yani Elf ırkının karakteri, eski ustasını arıyor. Her sınıf için oyunda özel bir hikâye bulunuyor.
 
 
En önemli kısım da tabii ki açık dünyası ve savaş dinamikleri. Açık dünyasından başlayalım. Kısa bir giriş sekansından sonra ilk açık dünya haritanıza bırakılıyorsunuz. Oyunda farklı büyüklüklerde 4 farklı bölge var. Birindeki işlerinizi bitirince geri eskisine dönemiyorsunuz. Bu yüzden haritayı tamamen bitirdiğinize emin olun. Tabii 4 farklı bölge bulunuyor, ancak her bölgenin de kendi içerisinde ayrı bölgeler bulunuyor. Örneğin her bölgede en az 4, 5 farklı zindan bulabiliyorsunuz. Bu yüzden yaklaşık olarak bir bölgeyi bitirmek en az 20 saat sürüyor. En büyük bölge olan Driftwood’u ise 60,70 saat oynayabiliyorsunuz. Oyunda insanlarla konuşup görevleri alabildiğiniz gibi gezerken rastgele görevler de yapabiliyorsunuz. Ama böyle olduğunda görevin detaylarını bilmediğiniz için yanlış bir şey yapabilirsiniz ve işler kötüleşebilir. Ve neredeyse her eyleminiz, her kararınız oyunun sonunu bir şekilde etkiliyor. Bu yüzden önce görevi almaya çalışın. Sonrasında da haritayı bir keşfe çıkın. Çünkü daha önce gitmediğiniz bir yer, haritada siyah gözüküyor ve haliyle “Fast Travel” kullanamıyorsunuz. Tabii oyunun açık dünyası alıştığımız şekilde değil pek. Evet, oyunda rahatça istediğimiz gibi gezebiliyoruz. Ancak rastgele düşmanlar karşımıza çıkmıyor. Yani sinirlenip bir ormana gidip biraz canavar öldüreyim de “grind” yapayım diyemiyorsunuz. Yakınlarda bir görev bulmanız gerekiyor. Görev dışında tabii masum canlılara saldırarak sinirinizi atabilirsiniz. Ancak bunun da büyük sonuçları oluyor. Yapmayın bu yüzden, zaten niye masum canlıları öldürmek isteyesiniz.

Oyunun en keyifli kısmı kesinlikle savaşa girdiğiniz zamanlar. Savaşa girdiğiniz zaman oyun sıra tabanlı bir sisteme dönüyor. Yani şöyle açıklayayım, her karakterin belirli bir aksiyon puanı var ve kullanılan yeteneklerin de istediği belirli bir aksiyon puanı var. Sıra kimdeyse geriye kalan karakterler için zaman duruyor ve sırası gelen karakter hareketlerini yapıyor. Gerçek zamanlı bir savaş sistemi olmadığı için biraz sıkıcı gelmiş olabilir. Ama aksine çok daha keyifli hale geliyor. Sıra size geldiğinde düşmanlarınızın özelliklerine bakabilir, kendi taktiğinizi çıkartabilir ve tuzaklar kurabilirsiniz. Rastgele bir şekilde tuşlara basmak yerine, gerçekten strateji kurduğunuz keyifli bir savaşa dönüyor. Hatta savaşta durduğunuz yer bile o kadar değerli ki savaşın tüm seyrini değiştirebiliyor. Burada ek olarak şunu ekleyeyim. Düşmanların yapay zekâsı gerçekten çok iyi ve sizleri çok zor duruma sokabiliyorlar. Zorluğun artması ve zorlanmanız da oyunu çok daha keyifli bir hale getiriyor.

Bahsettiğim gibi oyunda düşmanınızı da inceleyebiliyorsunuz ve bu gerçekten oldukça önemli bir özellik. Oyunda çok fazla düşman çeşidi var ve bunların da kendine ait sınıfları olduğu için, düşmanın neye karşı güçlü neye karşı zayıf olduğunu bulmanız ve hangi yeteneğinizin daha yararlı olacağını bulmanız gerekiyor. Bu durum da neredeyse her düşman için farklı bir hale geldiği için de neredeyse her savaş daha farklı ve daha keyifli hale geliyor.
 
 
Oyunun bir de hikayesi mevcut tabii. Hikâyenin mükemmel olduğunu söyleyemem. Sadece “iyi” bir hikayesi var, yer yer merak ettiriyor ve size önemli kararlar verdirebiliyor. Genel hikayedense daha önce bahsettiğim karakterlerin kendi hikayesi, çok daha keyifli. Özellikle bahsettiğim Driftwood bölgesindeki ana görev hikayeleri biraz daha keyifli, ancak çoğu zaman ana hikâyeden ziyade yan görevleri yapmak istiyorsunuz. Çünkü çok daha keyifli ve sizi götürdüğü bölgeler çok daha başarılı tasarlanmış. Ancak neredeyse her yan görevin de bir şekilde ana hikayeyle bağlantılı olduğunu söyleyebilirim. 
 
 
Oyunun en can alıcı noktası da buraya kadar anlattığım her şeyi 4 kişiye kadar desteklenen co-op moduyla oynayabilmeniz. İster arkadaşlarınızla toplanın ve herkes kendi karakterini yarattıktan sonra bu serüvene başlayın. İster tek başınıza girin ve oyunun içinde ekibiniz toplayın. Oyunu tek başınıza oynamak istediğinizde, ister oyunun içinde NPC’leri toplayarak kendi ekibinizi kurun ya da tek başınıza oynayın. Her şekilde de oldukça keyifli. NPC’lerden oluşan ekibiniz topladığınızda da bu karakterler yine her şeyiyle sizin kontrolünüze bırakılıyor ve başka bir sınıfta aklınız kaldıysa NPC karakterinizi de istediğiniz şekilde geliştirebiliyorsunuz. Ancak en keyif veren halinin arkadaşınız ile oynamak olduğunu söyleyeyim. En azından iki kişi girebilirseniz çok daha keyifli oluyor.
 
 
Sonuç olarak her ne kadar oldukça detaylı ve karmaşık dursa da kesinlikle oynanması gereken bir oyun. Detayları ve karmaşıklığı sizi korkutmasın sadece 1,2 saat oynadıktan sonra oyuna alışıyorsunuz. Sonrasında ise hayatınızdaki en keyifli oyunlardan birini oynuyorsunuz. Ben oyunu yaklaşık 130 saatte bitirdim. Aşağı yukarı da oyunun oynanış süresi bu kadar. 1, 2 saatinizi anlamaya harcayarak 100 saatin üzerinde keyifli vakit geçirebilirsiniz. Tek ayrıntı şu; oyunun İngilizcesi oldukça ağır. Bu yüzden en azından orta seviye bir İngilizceniz olursa daha keyifli bir oynanış sunar.

Eğer rol yapma oyunu seviyorsanız, D&D seviyorsanız veya gerçekten detaylı oyunları seviyorsanız mutlaka oynayın. Daha basit oyunları seven biriyseniz veya kafa yormak yerine sadece keyif almak istiyorsanız bu oyundan uzak durabilirsiniz, çünkü cidden kafa yormanız gereken bir oyun. Şu anda Steam’de, PlayStation 4’te ve Xbox One’da bulunuyor oyun. Benim tavsiyem PC üzerinden oynamanız. 75,00 TL gibi bir fiyatı var ama indirimlerde 40,00 TL’ye kadar düşüyor. Ancak indirimi beklemeden hemen alın diyebilirim. 75,00 TL’yi de fazlasıyla hak ediyor.
 

İlgili İçerik Oyunun Künyesi
Haftalık Oyun Önerisi Platformlar: PC Geliştirici: Bölüm Sonu Canavarı Dağıtıcısı: Bölüm Sonu Canavarı Tür: Action Çıkış Tarihi: 22 Mart 2019
Künyenin Tamamını Görüntüle Yorumlar 2 Forumda Görüntüle
Yorum Yaz Forum Arayüzünde Yanıtla

Aşağıdaki formu kullanarak yorum yapabilirsiniz..

Üyelik Durumu Üyeyim Üye Değilim E-posta

Diğer Haberler
3D Platform Oyunu Hobnobbers PC için Duyuruldu 23 Kasım Sıra tabanlı Voleybol Oyunu Smash It Wild, PC için Duyuruldu 23 Kasım Homeworld 3 İçin Son Güncelleme Yayınlandı: Yeni DLC Eklendi 23 Kasım The Rogue Prince of Persia Şimdiye Kadarki En Büyük Güncellemeyi Aldı 23 Kasım Golden Joystick 2024 Kazananları Açıklandı 23 Kasım
Forumdan Konular
DH'den Haberler