Oyun endūstrisi geliştikçe ve değişim gösterdikçe önemli değişikliklerin yaşandığına şahit oluyoruz. Örneğin bu nesilde, Shooter ve Moba oyunlarının önüne geçilemez yükselişi, bir yandan ise Jrpglerin günden güne popülerliğini yitirdiğini görmekteyiz. Geçtiğimiz nesilde elimizden düşüremediğimiz Jrpgler’e peki ne oldu da bu hale geldiler? basitçe söylemek gerekirse yeni nesle ayak uyduramadılar, Batılı rpg yapımcıları, serip serpilirken, JRPG’lerin yerinde saydığını ve belirli bir kalıbın dışına halen çıkamadıkları görülüyor. Misal en yakın örneklerden Final Fantasy XIII.
Batılı mercilere ulaştırılmaya özenle gösterilen JRPG’ler günümüzde gittikçe yerelleştirilmemeye ve Japonya’ya özel kalmaya başlıyorlar. Neyseki elimizde bu çöküşe direnen Level-5, Atlus ve Square Enix gibi son kaleler var. Level-5 ve Stüdyo Ghibli’nin ortak çalışması Ni no Kuni, JRPG’lerin ölmediğini, hâlen bu oyunların diğer RPG’lere taş çıkartabileceğini kanıtlamak için yapıldı ve bir JRPG sever olarak Ni no Kuni’yi incelemek benim için büyük bir zevkti. Hiç vakit kaybetmeden bu destan için start tuşuna basıyor ve bu senenin en farklı ve sıradışı yapımıyla sizi tanıştırmaya başlıyorum: Ancak bu yolculuk o kadar da kolay değil, binbir türlü zorlukla kaplı. Efsanelerde adı geçen “Saf kalpli kişi” olduğuna inanılan Oliver’ın, Diğer Dünya’daki kötü kalpli Shaddar’ı yenip herkesi kurtaracağına inanılmakta, Oliver da o güçlü yüreğiyle bunu yapıp biricik annesinin ruh eşi olan Alicia’yı bulmak için ant içiyor ve asasını kaptığı gibi büyücülük kariyerine ilk adımını atmaya başlıyor.
Bu eşsiz macerasında Oliver elbette yalnız değil, Ona macerasının en başından itibaren Drippy eşlik ederken, hikaye esnasında grubumuz Esther ve Swaine’in de katılmasıyla genişliyor, şenleniyor, böylelikle Ni no Kuni yani Diğer Dünya, Oliver’la ve onun zengin yüreğiyle tanışıyor, destanın startı veriliyor. Karşınızda gördüğünüz bu rengarenk dünyadaki her detayın altında Stüdyo Ghibli’nin imzası var. Stüdyo Ghibli, Japon animasyon sektörünün en prestijli ve popüler isimlerinden biri. Portfolyosunda Spirited Away, Howl’s Moving Castle ve My Neighbor Totoro gibi şaheser animasyonlar bulunan bu müthiş stüdyonun kurucusu ise o engin hayalgücüyle bizleri her zaman büyülemeyi başaran Miyazaki. Oyunlardan her zaman nefret ettiğini belirten Miyazaki, bu seferlik iş ahlakı açısından Level-5’i kıramamış ve tüm iş gücünü Ni no Kuni dünyasını ve karakterlerini yaratmak için kullanmış. Oliver’a, Drippy’ye, yan karakterlere, şu kasabaya, dünyaya bir göz gezdirin. Evet, Miyazaki’nin eserlerini izleyenler zaten farketmişlerdir bile, elimizde bir gamepad olmasaymış sanal bir Ghibli animasyonunu izliyorken bulacakmışız neredeyse kendimizi. Ghibli çalışanlarının kendi elleriyle tasarlanan karakterler Level-5’in yetenekli programcıları tarafından cel-shade’in sulu boyasıyla renklendirilmiş. Bu cel-shade tasarımlar 3D çevre ve arka plan ile başarılı bir şekilde harmanlanıyor.. Karakter modellemelerinde Miyazaki ruhu var, bundan önce bir Ghibli eseri izlediyseniz, bu karakter tasarımları size daha da anlamlı geleceklerdir. Aksi takdirde, sıradanmış izlenimi yaratabilir.CGI ara sahneleri zaten anlatmaya gerek yok, bu kısımlarda doğru bir karar alınarak Ghibli, o engin animasyon kalitesini döktürmüş. Oyun içinde kısıtlı animasyonlarla hareket etmeye çabalayan karakterler animasyonlar esnasında gerçekten yaşıyorlarmış hissini tam anlamıyla veriyorlar ve bazen ara sahnelerin bitmesini istemiyorsunuz. Buradan hareketli bir animasyonun, karakter ifadelerini anlatma konusunda oyun içi animasyonlardan kat ve kat daha iyi olduğunun tekrar farkına varıyoruz.
Bu arada JRPG’cilerin uzun zamandır görmeye hasret kaldığı detaylardan biri olan keşfedilebilir dünya haritasının Ni no Kuni’ye nefis bir biçimde aktarıldığını görmekteyiz. Önce dağları tepeleri yayan aşacak, bulduğumuz bir gemiyle kıtaları arşınlıyor, son safhada ise binek bir ejderha ile bu koca dünyayı avuçlarımızın içine bırakıyor Ni no Kuni. Oyundaki efekt kalitesi de Level-5’in usta ellerinde bir cümbüşe dönüşmüş, büyüler, yetenekler, miracle hareketler ve her şeyiyle gözlerimiz savaş ekranlarında bayram ediyor. Ni no Kuni’nin zirveye ulaştığı noktalardan biri hiç şüphe yok ki müzikleri. Joe Hisashi üstat tarafından bestelenen Tokyo Philharmonic orkestrası tarafından hayata getirilen parçaların neredeyse hepsi birer klasik. Hani bazı oyunların müziğini yıllar sonra da açıp nostalji olsun diye tekrardan dinlersiniz ya, işte emin olun Ni no Kuni bu etkiyi yaratacak müziklere sahip, gerek duygusal anları, gerekse gerilimin tavan yaptığı durumları olabildiğince en iyi şekilde sizlere sunmayı başarıyor bu unutulmaz tınılar. Seslendirmelerde durum biraz karışık. -Arkadaşlar- sizi bilmem ama JRPG’lere yapılan İngilizce seslendirmeler ben de her zaman küflenmiş peynir tadı vermiştir. Daima Japonca orjinal dublaj, İngilizce altyazıyla tadını çıkarmaa çalışmışımdır bu oyunları. Neredeyse her JRPG’de olduğu gibi orjinal Japon seslendirmeler Ni No Kuni’de de harika iş çıkarmışlar. Fakat altyazılardaki senkron sorunu bazen can sıkıcı duruma gelebiliyor. Beni en çok şaşırtan kısım ise yapımın İngilizce seslendirmelerinde beklenen çıtanın epey üstüne çıkabilmiş olması. Oldukça iyi yedirilmiş ve başarılı bir seslendirme kadrosuyla Namco Bandai, oyunu en iyi biçimde yerelleştirme konusundaki hünerlerini burada sergilemiş. İngilizce dublajda hele ki tek bir karakter var ki, keşke diyorsunuz her karakter için de böyle sağlam performans sunabilecek dublör bulsalarmış. Tabiki de Drippy’den bahsediyorum, o Galler aksanıyla o kadar eğlendiriyor ki, diğerleri konuşurken onun ağzını yoklar olmaya başlıyor, ağzından çıkacak kelimeleri bekler hale geliyorsunuz. Bu konuda Drippy’nin seslendirmeni Steffan Rhodri’nin elini sıkmak gerek.
Kara Cin Shaddar’ı devirecek, efsanelerde adı geçen saf kalpli büyücüsünüz. O yüzden bu uzun maceranız boyunca birçok büyü öğrenecek ve bunları kullanmak için geniş bir yelpaze sunulacak önünüze. Shaddar’ın büyüsüyle kalpleri kırılan insanları onarmak için duygu transferi yapmak gibi. Örneğin korkak tavuğa dönüşmüş birine başkasından ödünç aldığınız cesareti uygulamak, veya artık çalışmak istemeyen bir korumaya heves aşılamak gibi. Bu da oyunun içindeki “sidequest” yani yan görev sisteminin ufak bir parçası aslında. Oliver’la kasabadaki insanlara ya belirli nesneleri bulmak, ya belirli sayıda canavar öldürmek ya da yine duygu transferi yapmak gibi konularda yardım edecek ve uzun bir yan görev döngüsünün içinde bulacağız kendimizi. Oyunun belki de en monoton işleyen kısmı bu ve maalesef harita da questleri yerine getirme konusunda cömert davranınca, başarı hissine erişemiyor. fakat kime anlatıyorum ki neredeyse her JRPG’nin böyle bir yönü yok mudur sanki? Ni no Kuni’de Persona veya Pokemon esintileri var diyebiliriz. Oliver ve grup arkadaşları, karşılaştığı düşmanları kendi grubuna katma şansına sahipler. Kontrol ettiğiniz yaratıklara ise “Familiar” adı verilmiş. O kadar çok seçeneğiniz var ki, anlatamam. Emriniz altına aldığınız canavarları besleyip büyütüyor, savaştırıyor ve daha güçlü hâle getiriyorsunuz. Hatta tahmin de ettiğiniz üzere Familiar’larınızın 3 aşamadan oluşan bir evrim süreci bile oyuna eklenmiş. Hepsinin kullanabildiği farklı silahlar, zırhlar, yetenekleri olması ve Familiar’larınızla ilgilenme, yenilerini keşfetme heyecanı sizi kasıp kavurmaya ve oyunun bu yönü ana konudan bağımsız işleyen büyük bir bağlılığa dönüşüyor. Ni no Kuni, gerçek zamanlı ve tur tabanlı savaş sistemlerinin karışımını benimsemiş kendine, zaman siz ne yapacağınızı seçmeye karar verirken ilerliyor, aksiyonunuzu seçtiğiniz anlarda ise durup hamlenizi gözden geçirmeniz için size süre tanıyor. İlk başta oldukça sıradan ve sıkıcı gibi görünecek savaş sistemi ancak ilerledikçe grubumuza ekleyeceğimiz yeni karakterlerle ve familiar seçenekleriyle sonunda istediğimiz kıvama geliyor. Her 3 karakter aynı anda 3 familiar’ından birini savaş alanına sokabiliyor ve istediğimiz vakit karakterler arası değişim yapabilme şansına sahibiz. Fakat bu savaş sisteminin belirli açıkları da yok değil. İlk olarak yapacağınız aksiyonu seçmek için aksiyon çarkını çevirirken çok zaman kaybetmek zorunda kalıyoruz, bu da defans moduna girmek istediğimiz anları kaçırmamıza sebebiyet veriyor. Bir diğer sorun ise taktiklerde, partnerinize verdiğimiz taktiklerde MP kullanmamaya teşvik eden bir seçenek neden koyulmamış, anlamak mümkün değil, hele ki MP dolduran nesnelerin nadir bulunduğu ve pahalı satıldığı böyle bir oyunda. Ni no Kuni’yi bitirmek 40 saat sürüyor, fakat tüm yan görevleri ve ekstraları yapıp oyunun keyfine tamamen varmak istediğinizde bu süre 80 saate kadar çıkabiliyor. Ni no Kuni, oyun ömrü ve sunduğu bonuslarıyla, JRPG severleri fazlasıyla doyuracak bir içeriğe sahip.