20-) The Saboteur
The Saboteur, kapatılan Pandemic Studios’un atacağı son kurşundu. 2. Dünya Savaşı temalı, açık dünya oynanışa sahip bu oyun yüksek beklentilere gelen kötü inceleme puanları yüzünden cevap veremedi. Oyunun ana karakteri olan Sean Devlin’in alkolik, huzur bozan bir adam olmasının yanı sıra oyunun uç noktalarda dolaşması, kaba dili ve şiddet ögeleri de bu oyunun istenilen başarıyı gösterememesine sebep oldu. Geliştirici Pandemic Studios’un bu oyun türünde yeni bir türev üretmek için çok şeyi bir oyuna sığdırmak istemesi belki de bu oyunun düzensiz oyun içi elementlere ve kötü kontrollere sahip olmasına neden oldu.
Genel olarak oyuncu kitlesi de bu puanlara bakarak oyunu satın almadı; en azından büyük çoğunluğu. Ama her şeye rağmen bu oyunu satın alan kısım bu oyunun bir önceki neslin en etkileyici aksiyon macera oyunlarından olduğu fikrine katılacaktır.
Oyunun bir kült yapım olmadığında hemfikiriz ancak Sean Devlin’in orijinal imajı ve Paris’i çok kasvetli bir atmosferde keşfetme deneyimi bir devamı hak ediyordu ya da en azından yapımcıyı iflastan kurtalmalıydı.
19-) Mega Men 7
Capcom’un Mega Men’i 80’lerin en ünlü oyun serilerinden biriydi. Platform tarzında bir oyun olan Mega Man kendine özgü önemli bir fan kitlesine sahipti. Ama art arda çıkarılan oyunlarda zamana ayak uydurmak için yeni ögeler kullanılması bu fan kitlesini kimi zaman kızdırmadı değil özellikle 16-bitlik Mega Men 7’den nefret etmeyi neredeyse bir görev haline getirdiler.
Aslında Mega Men 7, bu nefreti hak eden bir oyun değildi. Mükemmel platform ögeleri zamanının önünde olan grafikleri oynanabilir olmasına yetiyordu. Bu başlayan nefret ateşiyle birlikte SNES platformuna atlama da gecikilmesi serinin daha sonraki oyunlarının da hayranlar tarafından yetersiz görülmesine sebep oldu.
18-) Alpha Protocol
Alpha Protocol’e FPS yaklaşımı yapmak zaten çoğu oyuncunun yaptığı başlıca hataydı. Kaldı ki Obsidian Entertainment, FPS konusunda uzman bir firma değil. Tamam biraz adil yaklaşırsak oyunun pazarlamasının iddialı olması ve razor-sharp tekniğiyle grafikleri keskinleştirilmiş videolarda görülen RPG-shooter karışımı oynanış beklentileri yükseltti. Bu oyun birçok övgüyü aksiyon içeriğiyle değil casusluk ögeleri ve hikaye anlatımıyla hak ediyor.
Bilim kurgu ögelerine sahip olmasına rağmen daha kabul edilebilir imajlardaki NPC’leri ile
Alpha Protocol oyuncuyu içine hapseden zekice kurgulanmış hikayesi sayesinde bu türün meraklıları tarafından övgülere layık görüldü. Shooter mekaniklerindeki aksaklıkları görmezden gelirsek geçtiğimiz jenerasyonun en az değer verilen oyunlarından biri Alpha Protocol.
16-) Super Mario Sunshine
2002 yılında Nintendo Game Cube 3D’ye çıkan bu oyun da aslında hak ettiği değeri serinin çekirdek fanlar yüzünden alamayan oyunlardan. Aceleyle çıkarılmış daha tamamlanmamış gibi duran Sunshine’ın affedilmemesini şöyle anlayabiliriz, söz Mario'dan açıldığında beklenen durum mükemmellik.
Super Mario Sunshine serinin devamı için
gerekli geliştirmelerin ve yeni platform elementlerinin ana kaynağı oldu aslında. Diğer Super Mario oyunları ile karşılaştırınca Sunshine yöneltilen aceleye getirilmiş suçları belki kabul edilebilir ama dönemin diğer 3D platform oyunlarıyla karşılaştırınca kaçırılmaması gereken bir oyun.
15-) Spec Ops: The Line
Amerikan askerlerini kontrolümüze veren birçok oyunun aksine, interaktif kararlarla ilerleyen senaryo modu şaşırtıcı bir sonla bitiyordu Spec Ops: The Line’ın. Bu oyunun hak ettiği değeri görememesinin asıl sebebi bu listedeki diğer birkaç tane oyunda olduğu gibi beklentilerin pazarlama aşamasında yüksek tutulmasıydı. Call of Duty ayarında bir oyun olacağı söylentileri bu türün meraklılarını beklentilere sürüklemeye yetmişti. Nitekim gelen düşük inceleme puanları ve kötü satış rakamları oyunun göz ardı edilmesine neden oldu.
Bu oyunda asıl atlanmaması gereken nokta hikaye kısmıydı. Yine bu türde çok göremeyeceğimiz bir şekilde savaşın ortasındaki ana karakterimizin içinde bulunduğu çaresizlik ortamında duygu durumunun nasıl değiştiği, akıl sağlığımızın nasıl etkilendiğini görmek biz oyunseverler içinde farklı bir deneyim olmuştu.
14-) Herzog Zwei
Command and Conquer'in göz alıcılığı ve Starcraft’ın uzun soluklu oynanışı bunu bir araya getiren SEGA olduğunu söylesek? Hem de 1989 yılında. Gerçek zamanlı strateji oyunlarının resmi olarak ilk örneği olmasa da, Sega Mega Drive ile ilk kez oldukça akıcı bir şekilde bu deneyimi sunan bir oyun olmuştu Herzog Zwei.
Küçük birimlerin gerçek zamanlı yönetilmesi ve birimler arasındaki dengeyi çok iyi kurması ile daha sonra çıkacak pek çok türdeşine ilham kaynağı olmuş olsa da Herzog Zwei, oyun severlerin kurbanı olmuştu.
Oyuncular böyle bir değişime yabancı kalmışlar ve oyuna ilgi gösterilmemişti. Ama sonrasında bu oyun türünün müdavimleri geçmişe bakıp muhakkak keşkelerle başlayan cümleler kurmuşlardır.
12-) Psi – Ops: The Mindgate Conspiracy
Psi – Ops: The Mindgate Conspiracy, bu listede yer alıp devam oyununu hak eden IP'lerin başında geliyor. Bu oyuna kolayca sıradan, ucuz efektleri satmaya çalışan, sıradan bir shooter yaftaları yapıştırılsa da daha fazla övgüyü hakkediyordu. Ama ne yazık ki ilk bakışta eleştiriler haksız sayılmazdı; bu yüzden bilim kurgu içerikli sıradan bir oyun olduğuna dair yapılan yorumlar artmıştı.
Yapılan eleştirilere rağmen oynadıkça derinleşen hikayesi ve fizik – güç arasındaki dengenin ustaca stabil hale getirilmiş olması bu oyunun oynanabilirliğini arttırıyordu. Bu türe getirdiği yenilikler çok sonra anlaşılan Psi – Ops: The Mindgate Conspiracy hakettiği saygıyı biraz geç görmüş bir oyundu.
11-) Metroid: Other M
Tıpkı Super Mario Sunshine’da yapımcıların başına gelen durum gibi bu oyun serisinde de hayranlar yeniliklere pek sıcak yaklaşmamışlardı. Kimisine göre değişiklik iyi bir fikir olsa da, kimi hayranlar tarafından kesinlikle berbat bir oyun olarak kabul görmüştü serinin bu oyunu. Senaryosunun finalinin garip olması ve FPS-TPS geçişleri Metroid: Other M’i eleştirilere maruz bırakmıştı.
Yoğun eleştirilere rağmen Other M sağlıklı düşününce seriye hem uygulanabilir yeni fikirler getiriyor hem de Samus’a duygusallık katıyordu. Oyundaki ana karakterimiz Samus’u duygusuz bir kelle avcısı olmasındansa duygularını konuşmalarına yansıtan bir karakter olması gayet iyi bir fikirdi. Ama söz sahibi oyun severler ve özellikle çekirdek hayranları olduğu için Metroid: Other M satışlarından istenilen geliri elde edemedi.
10-) Binary Domain
SEGA, oyun raflarda yerini aldığı andan itibaren eleştiri oklarının hedefi olmuştu. Nasıl olmasın; üzerinde çok düşünülmediği belli olan bir isim ve feci bir kapak tasarımıyla ortada sıradanlıktan başka bir şey yoktu. Kaldı ki 2012’de Ortadoğu’da geçmeyen bir shooter satmak gerçekten zordu ve Binary Domain de pek çok oyun gibi çok göz önünde kalamadı.
Ama yine de, o dönem için düşününce bu tarz oyunlara yeni bir soluk getirmiş gibi duruyordu. Takım arkadaşlarınız yapay zekasının iyi olması ve
vurulunca parçalara ayrılan robotlar sayesinde oyunun ses problemini bile görmezden gelinebiliyordu. Hikayesinin de iyi olduğunu düşününce aslında pazarlama hataları yüzünden gözden kaçırılan farklı deneyimler sunabilen bir oyun olduğunu anlamamızı sağlıyordu Binary Domain.
8-) Alice: Madness Returns
Sadece garanti oyunlar için çok paralar harcanan bir dönemde Spicy Horse, Alice: Madness Returns için epey cesurca davranmıştı. Karanlık, Tim Burton tarzında grafiklere sahip macera/platform oyununun sonu kötü bitti. Gerçeği söylemek gerekirse zaten bu büyük bir riskti. oyun eleştirmenleri tarafından türe yenilik getirmemesi sebebiyle beklenenleri karşılayamadı.
Bizler de sık sık başkalarının fikirlerine verdiğimiz değerlerden ötürü bu oyunda da aslında ne olup bittiğini kaçırdık.
Aslında eleştirilerin aksine platform ögelerinde ve grafik tasarımında öyle oynayanları pişman edecek türden sorunlar yoktu. Çarpıtılmış bir hikaye ile farklı bir deneyim sunan ve yetişkinlere hitap eden gerçekten rahatsız edici bazı ögeleriyle Alice: Madness Returns’ün hak ettiği değeri görmesi gerekirdi.
7-) The Legend Of Zelda: The Wind Waker
Eleştirmenlerin mükemmel yorumlarına rağmen bu seriye gönülden bağlı hayranların çoğu serinin bu değişik grafiklere sahip oyunu garipsemişti. Nintendo, The Wind Waker ile grafiksel ve oynayış anlamında cesurca bir adım attı ve istediği tepkinin belki de tam tersini aldı. Serinin hayranları değişen grafiklere dünyanın sonu gibi davrandılar.
The Legend of Zelda serisinin başında bulanan isim Eiji Aonuma yaptığı bir açıklamada, bu değişimin kendisine çok dramatik gelmediğini ama hayranlardan gelen "Bu bir Zelda oyunu değil" eleştirilerine şaşırdığını belirtmiş, hayranlar ile kendisinin bu oyuna bu kadar farklı pencerelerden bakmasına üzüldüğü ve o dönemden beri seride bir daha büyük değişikler yapmaya cesaret edemediğini de sözlerine eklemişti.
6-) Lost Odyssey
Lost Odyssey’i oynayan pek çok oyunsever kendini türünde jenerasyonunun en iyisi olduğunu söyleyecektir. Hatta bu oyunun çıktığı dönemlerde Final Fantasy serisi içinde bulunmayan en iyi Final Fantasy oyunu olduğu geyikleri yapılmıştı. Ama bir çok türevinin olması ve hedef olduğu ‘klişelerle dolu’ gibi eleştiriler yüzünden dünya genelinde iyi satış rakamlarına ulaşamadı.
Birçok platformda aynı anda oynanılan bir RPG’nin hayali içindeki piyasaya cevap olarak piyasaya çıksa satış rekorları kırabilecek bir hikayeye sahipti Lost Odyssey. Ama Microsoft bunun yerine doğu pazarını tek başına ele geçirmek için sadece Xbox 360'a özel olarak oyunu piyasaya sürme kararı aldı. Bu karar yüzünden Lost Odyssey arkasındaki yüksek pazarlama bütçesine, büyük isimlere ve değerli bir yapımcı şirkete sahip olmasına rağmen gölgede kaldı.
4-) Luigi’s Mansion
Hayat Luigi için muhtemelen hep zor oldu. Mario, hep ailenin en sevilen, iyi bir işe sahip olan büyük oğlu; Luigi ise abilerinin eskilerini giyen, bakkala ekmek almaya yollanan evin küçük oğlu gibi olarak görüldü. “Mario üniversiteyi bitirdi ama Luigi bu sene de kazanamadı” gibi. Neyse Luigi’nin geri planda kalması kendi adına yapılan Ghostbusters-vari oyunda da karşısına çıktı. Oyun hak ettiği rakamlara ulaşamadı.
Oyun eleştirmenleri, oyunu sade ve sıradan olmakla suçladı. Çoğu bu oyunu es geçmeyi ve klasik Mario oyunu beklemeyi önerdi. Sonuç mu?
Miyamoto’nun hayranları oyunu sorgusuzca satın alıp diğer Mario oyunlarında yaşayamayacağımız tatlı karanlık bir atmosferde hayalet avına çıkmanın tadına vardılar. Bu oyun kesinlikle denenmeyi hak eden bir oyun olduğu ise zamanla oyun endüstrisi tarafından kabul edilir hale geldi.
3-) Psychonauts
Psychonauts 'underrated' olup olmadığı tartışılacak bir oyun. Tim Schafer’ın bu sürreal oyunu aslı değişik senaryo anlatımı, komik diyalogları ve yadsınamaz cazibesiyle zamanın eleştirmenleri tarafın yüksek puanlara layık görülmüştü. Garip bir oyundu ama bunun kasten yapıldığı belli oluyordu. Psychonauts oyuncuları şaşkın bırakırken eğlendiren de bir oyundu.
Eleştirmenler iyi yorumlarına rağmen oyun severler tarafından çok ilgi görmedi. 2005 yılındaki çıkışından sonra oyun sadece 100.000 kopya satabildi. Satış beklentilerinin çok altında kalan Psychonauts, hala denebilecek bir oyun.
2-) ICO
PlayStation 2'nin nefes kesen bulmaca/macera oyunu ICO da aslında 90 olan MetaCritic puanıyla, listemize eklerken kararsız kaldığımız oyunlardan. O zamanki oyun piyasasının müşterileri tarafından satın alınmayan ICO’nun beklenilen satış rakamlarına ulaşamaması, oyunu özenle geliştiren Team ICO için oldukça heves kırıcı olmalı.
Şu günler oyuncular yeni düşüncelere daha açıklar ki, bu Journey’in yakaladığı satış rakamlarıyla görmüş olduk. Ama 2002 senesini düşündüğümüzde, şimdi olduğu gibi, oyun severlerin beklentileri birilerini öldürmek ve hızlı araba sürmekti.
Belki de sırf bu düşünceler yüzünden Sony, The Last Guardian'a temkinli yaklaşıyor.