RPG türü yani rol yapma oyunları, oyun dünyasının her zaman önemli bir türü olmuştur. Her ne kadar çok sevilen bir tür olsa da ne yazık ki bu türe ait oyunları gerçekten oynayan oyuncu sayısı bir hayli düşük. Bu çıkarımı sadece oyunların satış sayısına bakarak da yapabiliriz. The Witcher 3 çıktığından bu yana RPG olup olmadığı tartışılıyor. Bana sorarsanız RPG ile pek alakası olmayan bir oyun ama yine de The Witcher 3’ü RPG gibi görenler var. RPG türünün bu kadar çok sevilmesine rağmen, bu kadar az satması da sanırım gerçekten uzun olan oynanış süresi ve ekstra bir emek istiyor olması. Tabii şu sıralar ne yazık ki RPG oyunları o kadar da emek istemiyor, oyun size neredeyse her yerde yardımcı oluyor. Ancak dediğim gibi eskiden bir RPG’yi oynamak çok daha zordu, mesela bu zorlu oyunlara örnek olarak The Elder Scrolls serisinin üçüncü ve dördüncü oyununu örnek gösterebiliriz. Beşinci olan oyun yani Skyrim’de mesela bu zorluğu göremiyorduk. Tabii bundan şikayetçi de değilim. Skyrim’de, hatta genel olarak tüm The Elder Scrolls serisinde beni en çok içine çeken şeyler, oyunun uçsuz bucaksız gibi hissettirebilmesi ve evrenin kendisi.
2011 yılında Skyrim çıktığında içimizde büyüyen heyecanın da etkisiyle (ki buna yabancılar hype diyor) oyunu aslında olduğundan çok daha güzelmiş gibi anlattık, bunu itiraf edelim. Yanlış anlaşılmasın, Skyrim mükemmel bir oyun. Ama elbette eksiksiz de değil. Eğer bilmiyorsanız Skyrim’in adı, oyunun geçtiği bölgeden geliyor. Ve bir oyunun geçtiği bölge ancak bu kadar güzel düşünebilir ve tasarlanabilir. Karlı ve fırtınaların olduğu yerleri, ormana gelmişsiniz hissiyatını, bir zindana girdiğinizi, hatta girdiğiniz zindanda ne çeşit bir düşmanla karşılaşacağınızı sadece renklerle size hissettirebiliyor. Ankaralı olduğumdan mı bilmiyorum, ama grimsi renk tonuyla da beni her zaman kendine çeken bir yer oldu Skyrim. Dediğim gibi oyunun kendisinden değil, bölgeden bahsediyorum. Skyrim oynarken hepimizin başına gelmiştir, bir göreve giderken hipnotize olup kendinizi bambaşka bir yerde bulmuşsunuzdur. Bunun sebebi de haritanın muhteşem tasarımı ve Skyrim bölgesinin çekiciliği.
E tabi Skyrim bölgesini ve The Elder Scrolls serisini bu kadar sevince de insan yenisini istemeden duramıyor. Yenisini istedim ama sizler de sanırım benim gibi çevrimiçi olan bir oyun değil, tek kişilik bir oyun istemiştiniz. Ne yazık ki bu isteğimiz gerçekleşmedi ve 2014 yılında MMORPG türündeki The Elder Scrolls Online piyasaya sürüldü. Başlangıçta büyük tepki çekse de sonrasında kendi kitlesiyle gayet başarılı bir şekilde yoluna devam etti ve sürekli yeni içeriklerle oyunu güncel tutmayı bildiler.
Oyunun çıkışından yaklaşık 6 yıl sonra da benim o âşık olduğum Skyrim bölgesi ile ilgili güzel bir haber paylaşıldı. Skyrim’in batısını yani Western Skyrim’i, Greymoor isimli bir ek paket ile oyuna eklemeye karar verdi Bethesda. Hatta sadece bu bölgeyi oyuna eklemekle kalmayıp sadece bu bölge için yazılmış yeni bir senaryo da bulunacağını açıkladı. Greymoor’un detaylarına geçmeden önce çok kısa bir şekilde The Elder Scrolls’tan bahsedelim.
The Elder Scrolls klasik bir MMORPG oyunu aslında. Sadece daha yüksek bütçeli olmasının getirileri ve hikâyeye biraz daha önem vermesi dışında The Elder Scrolls’tan klasik MMORPG oyunundan ne bekliyorsanız bulabiliyorsunuz. Elbette oyun çıkalı 6 yıl olduğu için neredeyse her sorundan arındırıldığını ve stabil bir oyun olduğunu da söyleyebilirim. Geniş bir harita, yapabileceğiniz ana görevler dışında; yan görevler, zindanlar, kısaca Skyrim evreninde olan neredeyse her şeyin MMORPG versiyonunu The Elder Scrolls Online bulabilirsiniz.
Gelelim Greymoor DLC’sisine. Greymoor DLC’si, toplamda 1 yıl sürecek bir macera. Geçtiğimiz süreçte yayınlanan Harrowstorm DLC zindan paketi ile başlayan macera, Greymoor ile devam ediyor. Bundan sonrasında ismi, tarihi ve içeriği belli olmayan iki içerik daha çıkacak ve bu başlayan maceranın devamını ve sonunu bizlere sunacak. Greymoor DLC’sisinin en büyük özelliği oyuna yeni bir bölge ekliyor olması. Bu bölge de daha önce bahsettiğim gibi Skyrim, daha spesifik olmak gerekirse batı Skyrim. Greymoor hikayesini oynayabilmek için daha öncesinde The Elder Scrolls Online evreninde geçen hikayeleri veya bu yeni maceranın ilk hikayesi olan Harrowstorm’u oynamanıza veya bilmenize gerek yok. Greymoor bu oyunu zaten oynayan oyuncular için de çıkmış olsa da asıl hedefi yeni oyuncular. Eğer daha önce bu oyunu oynuyorsanız, satın aldıktan ve güncellemeyi yaptıktan sonra oyuna giriyorsunuz ve haritanızda açılan batı Skyrim bölgesine gidiyorsunuz. Siz oraya gidince bir sinematik giriyor ve artık Greymoor hikayesine başlıyorsunuz. Eğer daha önce bu oyunu oynamadıysanız, oyunun direkt başlangıcında sinematik giriyor ve sonrasında bir eğitim bölümüne sizi bırakıyor. Tabii bu eğitim bölümü yine hikâyeye yedirilmiş. Giriş kısmındaki sinematik, Skyrim oynayanların yakından tanıdığı bir sinematik, ancak ufak bir farkla. Bu ufak fark da oyunun hikayesine göre yedirilmiş ve gerçekten izlemesi çok keyifli olmuş. Greymoor DLC’si ile oyuna sadece bu bölge için hazırlanmış özel bir hikâye, yeni bir harita, yan görevler ve yeni bir sistem ekleniyor. Şimdi bu yeniliklere biraz daha ayrıntılı bakalım.
Hikaye
Elbette bu DLC’sinin en büyük farkı oyuna eklenen hikâye. Batı Skyrim’i kasıp kavuran garip fırtınaların olduğu yetmiyormuş gibi bir de Kadim bir Vampir Lordu kendi ordusu ile birlikte Tamriel’i karanlığa gömmek istiyor. Elbette fırtınaların sebebi de bu vampir. Tabii bu vampir lordunun gelmesi ile birlikte Skyrim’deki farkı da net bir şekilde görebiliyorsunuz. Skyrim’den tanınan düşmanların olduğu gibi haritanın özellikle çeşitli bölgelerinde de vampir ve kurt adam temalı düşmanlar görebiliyorsunuz.
Peki ana odaklarından biri hikâye olan bu DLC, hikayesi ile başarıya ulaşıyor mu? Yani, evet. Mükemmel bir hikayesi kesinlikle yok. Ama keyifle oynadığınız ve devamını da merak ettiren bir hikâyeye sahip. Dediğim gibi bu maceranın daha devamı olacağı için bu konuda konuşmak zor. Ancak yeterli seviyede olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Yeni Bölge: Batı Skyrim
Bu kısmı anlatmaya kelimeler yetmez. Skyrim bölgesini ne kadar sevdiğimi zaten anlattım. E sonuçta yine Bethesda’dan geldiği için bu DLC, yine muhteşem bir şekilde harita hazırlanmış. Eğer Skyrim oyununu düşünmeden sadece bu oyun özelinde haritaya bakarsak, evet muazzam. Skyrim oyununu göz önünde bulundurarak haritaya bakarsak, evet yine muazzam. Skyrim oyununda gezerken hissettiğiniz ne varsa bu DLC ile de rahatlıkla hissediyorsunuz ve her bir karışını gezmek istiyorsunuz. Sadece biraz küçük olduğunu söyleyebilirim. Ancak ilerleyen süreçte çıkacak DLC’ler ile bölgeyi daha da genişletebilirler. Sonuçta şu an sadece batı Skyrim’de geçiyor hikâye.
Renk paletleri, haritanın içerisinde bölgeye göre değişen mevsim şartları ve düşmanlar ile kesinlikle muazzam bir iş başarılmış. Hatta çoğu zaman The Elder Scrolls Online oynadığımı unuttuğumu söyleyebilirim. Ancak online bir oyun oynadığım, bana her seferinde çok üzücü bir şekilde hissettirildi. Bunun sebebi de Skyrim’in atmosferi ile online bir oyunun birbirine uymaması.
Skyrim’de en çok keyif aldığım şeylerden biri de gerilim duygusu. Oyun her ne kadar bu konuda bir şey ispatlamaya çalışmıyor olsa da girdiğiniz bir zindanda veya haritada gezerken, oyun sizi her an gerebiliyor. Bunun sebebi de Skyrim’in verdiği ıssızlık hissiyatı. Evet karşınıza bir düşman çıksa büyük ihtimalle rahatlıkla işini bitirebileceksiniz, ancak ne olursa olsun yavaş yavaş ve çevreyi kolaçan ederek gitmek, çok keyif veren bir şey. Hiç yoktan gizli olduğunuz zaman yay ve okunuzla kritik vurma gibi bir şansınız oluyor. Ancak bu oyunun online olması sebebiyle, siz gizli gizli gitmeye başladığınızda veya atmosferin keyfini almaya çalıştığınızda mutlaka başka bir oyuncu yanınızdan koşturarak geçiyor ve düşmanlara pat küt dalıyor. Ayrıca oyun her gelen oyuncuya göre ayrı düşman spawn ettiği için bazen kendinizi büyük bir karmaşanın içinde bulabiliyorsunuz. Örneğin bu DLC’nin daha başlangıç görevlerinden birinde zindanın içindeki düşmanları öldürmek için yarım saat harcadım. Kötü olan kısmı ben düşmanları üç kez öldürmüştüm. Daha da kötüsü ben o zindana atmosferin keyfini çıkararak yavaş yavaş ilerliyordum. Onuncu dakikanın sonunda birkaç oyuncu ile birlikte rastgele yetenekler kullanarak sağa sola koşturuyorduk. Bunun bir MMORPG oyunu için sıradan bir durum olduğunun farkındayım. Ancak demek istediğim şey, bu durumun Skyrim’in atmosferine yakışmıyor ve bozuyor olması. Bu DLC için Skyrim’in ismini kullanmak büyük bir reklam olsa da aslında çok riskli bir durum ve bu riske takılmışlar gibi duruyor. Elbette bir süre sonra bu duruma alışıyorsunuz ve siz de oradan oraya koşturuyorsunuz. Rahatsız olmadığımı söyleyebilirim ama Skyrim’in verdiği hissiyattan da uzaklaşıyorsunuz.
Yan Görevler
Oyunun ana görevi dışında elbette birçok yan görev de bulunuyor. Ana görevin sizi sürüklediği yerler dışında sağda solda gezebileceğiniz mağaralar veya zindanlar gibi yerler de bulunuyor. Bunlar da dediğim gibi bazı şeyleri görmezden gelirseniz, gayet keyifli ve Skyrim’i anımsatıyor. Yan görevlerin sayısı ise gerçekten oldukça fazla ve neredeyse hepsi oldukça keyifli hikayeler. Yani hikâyeyi dinlemek ve anlamak istiyorsunuz.
Bunun dışında ise yine günlük görevler de bulunuyor. Bu görevler ise bilmeyenler için 24 saat içerisinde yapmanız gereken, yapmazsanız silinen görev çeşitleri. Yine bunların da oldukça keyifli olduğunu söyleyebilirim.
Yeni Sistem: Eski Eserler Sistemi
Bu DLC ile oyuna eklenen bu yeni sistemde ise, Tamriel’in her tarafına yayılmış olan kayıp antik eserleri topluyorsunuz. Bir mini oyun olarak görebilirsiniz aslında bu kısmı. Bu eserleri bir arkeologmuşçasına buluyorsunuz ve Tamriel’in gizli hikayesini keşfediyorsunuz. Çok mühim bir sistem mi diye soracak olursanız, hayır değil. Ancak oyuna çeşitlilik getirdiği için keyif veren bir yenilik olduğunu söyleyebilirim.
Genel olarak toparlamak gerekirse başarılı bir iş çıkartıldığını söyleyebilirim. Sadece dediğim gibi daha öncesinde yaratmış oldukları ve bizim bildiğimiz Skyrim, bu oyunun mekaniklerine pek de uygun değil. Ancak yine de gayet keyifli saatler sunuyor. Oyunun bu maceradaki bir diğer DLC’sisinin ne zaman geleceği bilinmiyor, ancak o da bir Zindan Paketi olacak. Dördüncü ve son eklentisi (yine ne zaman yayınlanacak bilinmiyor) ise bir hikaye bölümü olacak.
Peki kimlere tavsiye ederim? Eğer zaten bir The Elder Scrolls Online oyuncuysanız, hala neden almadığınızı sormam gerekiyor. Bu oyunu zaten oynuyorsanız mutlaka alın ve deneyimleyin. The Elder Scrolls Online’a girmek istiyor, ancak bir türlü cesaret edemiyorsanız, sizin için müthiş bir fırsat. Bu DLC, hali hazırda oynayan oyunculardan ziyade tamamen yeni oyuncular için hazırlanmış. Arkadaşlarınızla veya tek başınıza başlamak için mükemmel bir fırsat. The Elder Scrolls evrenine hayran ve bu evreni özlediyseniz ama online oyun da çok sevmiyorsanız, kararı sizin özlem miktarınıza bırakıyorum. Sonuçta The Elder Scrolls VI daha uzun bir süre gelmeyecek. Eğer daha fazla beklemek istemiyorsanız, özleminizi biraz da olsa gidermek için güzel bir fırsat.
The Elder Scrolls Online: Greymoor 26 Mayıs’ta PC için erişime açıldı, 9 Haziran’da ise PlayStation 4 ve Xbox One için erişime açılacak. PC için sadece DLC’yi almak isterseniz 189,00 TL; hem ana oyunu hem DLC’yi almak isterseniz paket halinde 299,00 TL gibi bir fiyata satılıyor.