Salgın bir hastalık şehirleri yerle bir etmiştir. Bu hastalık sadece öldürmekle kalmıyor, insanları kana susamış canavarlara dönüştürüyor. Tabi her derdin bir devası var. Bu gizemli hastalığın çaresinin Yharnam adlı kentte olduğu kulaktan kulağa yayılır. Delirmiş insanların yanı sıra birbirinden gizemli olaylara ve iğrenç yaratıklara ev sahipliği yapan bu şehir, aynı zamanda avcıların yuvası haline gelmiştir. Bu avcıların amacı kanı bozuk canavarları yok etmek ve hastalığın çaresini bularak kendilerinin de canavara dönüşmesini önlemektir. Biz de bir avcı olarak bu zorlu yolculuğa çıkıyoruz.
Oyuna başlar başlamaz yine karmaşık yapıya sahip sokaklarda dolanacak, her sokaktan bir kaç defa geçecek, bazen de kaybolacaksınız. Yani oyunda harita menüsü yok. Her yeri ezberlemek zorundasınız. Bir bakıma tipik hardcore bir oyunla karşı karşıyayız. Bu durum özellikle yeni oyuncuları memnun etmeyecektir.
Bloodborne’da Viktoria döneminden esinlenen şehir ve bina tasarımlarına hayran kalmamak çok zor. Her nesnenin yerleştirildiği yer, gotik binalar ve güneşin tepeden yansıyan ışıkları grafiklere hayran kalmanızı sağlıyor. Ayrıca şehirde binaların tepelerinden, lağımlara kadar her yere gidebiliyorsunuz. From Software öyle tasarımlar yapmış ki oyunu bitirdikten sonra bile yeni yerler keşfediyorsunuz. Anlicağınız etrafı bol bol araştırmalısınız.
Tabi mekanlar bu şehirle sınırlı değil. Bazen yılanlarla dolu ormanlarda savaşacak ve bir an önce buradan kurtulmak isticeksiniz. Bazen de deniz kıyısına gidip ayın güzelliğine hayran kalacaksınız. Kimi zamansa mezarlıklarda gezecek buralardaki cadılarla büyük bir mücadeleye gireceksiniz.
Geliştiriciler yeteneklerinin ve hayal gücünün sınırlarını zorlamışlar. From Software mükemmel tasarımlarının yanı sıra renk paleti seçimiyle de büyüleyici bir iş çıkarmış. Bazen öylece durup etrafı izlemek istiyorsunuz. Her bölümün ilmek ilmek işlendiği bir oyunla karşı karşıyayız. Tabi siz etrafa hayran hayran bakarken tuzaklarla karşılaşınca o hayranlığınız yerini korku ve endişeye bırakacaktır; çünkü siz bu dünyanın istenmeyen, dışlanmış çocuğusunuz.
Oyunun sürekli eleştirilen kaplamalarıysa sanıldığından çok daha iyi düzeyde. Belki otlar pek kaliteli değiller, ama çevrenin kaplaması genel olarak üst düzeyde. Zaten açık dünya bir RPG oyunundan The Order gibi kaplamalar beklemek hayalcilik olurdu. From Software öylesine büyüleyici tasarımlar yapmış ki takdir etmemek mümkün değil. Bizim buradaki tek şikayetimiz nadir de olsa frame düşmesiyle karşılaşmak ve küçük bug’lar oldu. Bu tür sorunlar yine de oyunun eğlencesini kesinlikle baltalamıyor; çünkü oyunun sunduğu eşsiz deneyim sorunları göz ardı etmenizi sağlıyor.
Oyuna başlarken sunulan karakter yaratma ekranına baktığımızda Souls serisinden farklı seçenekler olduğunu göreceksiniz. Süt Çocuğu ve Çalkantılı Çocukluk gibi sınıflar aslında kim olduğumuzu değil, nereden geldiğimizi vurguluyorlar. Bazıları dirençli, bazıları yetenekli, bazılarıysa gizeme vakıf olmuşlar. Sonuçta karakterlerin hepsi benzer niteliklere sahip. Yani souls serisindeki gibi büyücü ve yakın dövüş karakterleri arasında gidip gelmiyorsunuz.
Hangi sınıfı seçerseniz seçin bir elinizde tabanca, diğer elinizde yakın dövüş silahıyla ava başlıyorsunuz. Ava başlar başlamaz da Bloodborne’un Souls serisinden çoğu yönden farklı olduğunu anlicaksınız.
Öncelikle karakterimiz artık çok daha hızlı. Düşmanlar hamle yapmaya çalışırken çok hızlıca arkalarına geçebiliyorsunuz. Tabi bunun için biraz alıştırma yapmanız ve haliyle ölmeniz şart. Souls serisindeki gibi hatalarınızdan ders çıkararak oyunu öğreneceksiniz. Yani tıpkı gerçek hayat gibi.
Karizmatik giysilere sahip karakterlerimizin dövüş tarzları da hayranlık uyandırıcı. Mesela her yakın dövüş silahlarımız iki farklı şekilde kullanılabiliyor. Örneğin silahlardan bir tanesi hem kılıç, hem de balyoz oluyor. Kılıçla yakın dövüşte hızlı hareketler yaparken, balyoz ile düşmanları tam anlamıyla eziyorsunuz. Oyundaki bütün silahların bu tarz dönüşümler geçirmesi harika bir düşünce.
Belki Souls serisinin aksine 20 civarında silahınız var, ama bunların her biri birbirinden özel. Bu silahlardan herhangi birini güçlendirerek oyun sonuna kadar gitmeniz mümkün.
Bloodborne’da silah güçlendirmesini kan taşıyla yapıyorsunuz.
Farklı türdeki kan taşlarıyla silahlarımızın gücünü 10. seviyeye kadar arttırmak mümkün. Ayrıca Ateş Kağıdı, Şimşek Kağıdı gibi nesnelerle veya cevherlerle de silahları özelleştirebilirsiniz. Özellikle çevreden bulduğunuz cevherler silahların gücünün artmasında hayati öneme sahipler. Bu cevherler arasından en iyisini seçmek için detaylı bir araştırma yapmanız da gerek.
Oyundaki Rün’ler de karakterinizin gücünü, dayanıklılığını ve savunmasını etkiliyor. Yani From Software, Souls serisine göre eşya sayısını azaltsa da özelleştirme konusunda sizi fazlasıyla memnun edecektir. Bunun için sabırlı olmanız yeter.
Bloodborne’da büyü sayısı da oldukça sınırlı.
Aslında bunun sebebi oyunun konseptine büyünün çok fazla uymaması. İşin içine ateşli silahlar girince büyülerin sayısı da azaltılmış. Yine de oyundaki birkaç adet büyünün çok işe yaradığını belirtelim.
Bloodborne’daki düşmanlarınız gerçekten tehlikeli tipler.
Bazılarının sizi çıldırtarak enerjinizi %1 seviyesine düşürdüklerini göreceksiniz. Yani tek yaptıkları size vurmak değil. İçlerinden bazılarıysa zehir saçıyor. Bunların yanında kendinizden 3-5 kat büyük sıradan düşmanlar da ölümcül yakın dövüş yeteneklerine sahipler. Bu düşmanlar yetmiyormuş gibi oyunda diğer avcılara karşı da savaşıyorsunuz. Bu avcılarla savaşmak bazen boss’larla savaşmak kadar zor diyebiliriz; çünkü bunların dövüş stili size benziyor. Ayrıca son derece hızlılar ve enerjileri de öyle kolay kolay bitmiyor. Neyse ki avcılara alternatif olarak biz de çeşitli pakt’lara yani covenantlara katılabiliriz. Böylece hem yeni eşyalar, hem de NPC dostlar edinmek mümkün.
Düşmanlara karşı iyi mücadele edebilmek için oyunun mantığını anlamanız şart.
Mesela tabancalarınızla düşmanı sersemletip yakın dövüş silahınızla ciğerini deşebilirsiniz. Ya da düşmana arkadan gizlice yaklaşıp ağır bir vuruş yapabilir; sersemlemiş düşmanı tek hamlede yok edebilirsiniz. Yani dövüş tekniklerini öğrenmek bile oyunun önemli bir aşamasını oluşturacak. Aksi halde oyundaki 20 silahtan hangisini seçerseniz seçin bir anlamı olmayacaktır.
Oyundaki boss savaşları da Bloodborne’un önemli noktalarından biri. Oyun daha hızlı bir yapıya bürününce boss’larda daha çılgın olmuşlar. Bazıları 2 hamlede işinizi bitirecek türden güce sahipler.
Bu boss’lara karşı Souls serisindeki gibi sürekli kaçıp boş bir anında düşmana vurmanız gerekiyor. Düşmanın enerjisi her ne kadar az olsa da, ölene kadar sizin için büyük tehdit oluşturuyor.
Bazı bosslarsa sinsice etrafta gizleniyor veya sizden kaçarak mücadele ediyorlar. Bu boss’ları öldürmek için de resmen bulmaca çözmeniz gerek. Boss’ların çoğu için farklı türde taktikler olması From Software’in kalitesini gösteriyor.
Mesela onlarca defa öldüğünüz bir boss’un taktiğini öğrendiğinizde kolayca işini bitirdiğinizi göreceksiniz. Yani her şeyi başı taktik ve zeka. Eğer düşüncesizce boss’ları öldürmeye çalışırsanız 20 saniye bile hayatta kalamazsınız.
Bloodborne karakter özelleştirmelerinin yanında eşya satın alma ve kullanma sistemiyle de büyüleyici bir oyun.
Avcının Rüyası adlı yerde silah, mermi, giysi gibi eşyalar satın alabilirsiniz. Bunların yanında Taş Bebeğimizde seviye atlamamız da mümkün. Gerek eşya satın alma, gerekse de seviye atlamak için gereken en önemli şey Kan yankısı elde etmek. Öldürdüğünüz her düşman size kan yankısı verecektir; yani bir bakıma kan yankısı oyunun para birimi olmuş.
Tabi Bloodborne’da her istediğinizi öyle kolayca yapamıyorsunuz.
Oyundaki “sezgi sistemi” her şeyi etkiliyor. Sezginiz ne kadar yüksek olursa o kadar çok şeyi görebiliyorsunuz. Örneğin sezginiz 1 olduğunda taş bebek canlanıyor. 10 adet sezgi elde ettiğinizdeyse Avcının Rüyasında sezgiyle eşya satın alabiliyorsunuz. Bu sezgi sistemi sayesinde oyunun dünyasında nelerle karşılaşacağınızı bir düşünün! Sezginiz ne kadar fazlaysa o kadar fazla gizem ortaya çıkacak. Yani From Software gizemli bir dünya yaratmada başarılı olmuş.
Oyun seslendirmeler konusunda da harika bir iş çıkarmış.
Ana karakterimiz her ne kadar konuşmasa da NPC’lerin kişiliklerine uygun seslendirmelerine diyecek yok. Bazen öyle şeyler söylüyorlar ki derin felsefe yaptıklarını görüyorsunuz. Tabi Bloodborne’un Türkçe altyazılı desteğiyle çıkması da sevindirici bir şey. Böylece derin diyalogları anlayabiliyorsunuz. Çeviri ekibi askeri ve dönemsel kavramları oyuna başarılı bir şekilde aktarmış. İlk başta bazı kavramlar garip gelse de bunun sebebi daha önce pek Türkçe RPG oynamamak diyebiliriz.
Bloodborne’da tıpkı Souls serisindeki gibi co-op oyun desteği ve PVP mücadelesi de bulunmakta. 3 oyuncu belirli bölgeleri birlikte temizleyebilir ve boss’lara karşı savaşabilirsiniz. Eğer bazı bölgeleri geçmek sizin için zorsa arkadaşlarınızı çağırmaktan kaçınmayın. Bunun için tek yapmanız gereken menüden çanı çalmak. Burada en büyük yenilik artık oyununuza şifre koyup sadece şifreyi bilen oyuncularla co-op oynayabilmek. Böylece arkadaşlarınızla kolayca iletişim kurabiliyorsunuz.
Kadeh Zindanı adlı bölümlerse oyunun süresini uzatıyor.
Diğer firmaların DLC olarak satacakları bu bölümler ana senaryodan oldukça farklı. Bu bölümlere özel düşmanlar ve boss’lar bulunuyor. Sabit bölümlerin yanı sıra rastgele oluşturulan bölümlere sahip kadeh zindanları tuzaklar ve ölümcül düşmanlarla dolu. Bu bölümleri bitirmek bile saatlerinizi alacaktır.
Bloodborne’da olumsuz bir yön görmek kolay değil.
Birkaç bug ve frame düşmesi gibi teknik sorunlar rahatsız edici değil; ama oyunun başlangıcının biraz oldu bittiye getirilmesi hoş olmamış. Yharnam şehrine yapılan yolculuğun nasıl başladığı daha iyi anlatılabilirdi. Açıkçası Demon’s Souls bile bu konuda daha iyi iş çıkarıyor.
Genel olarak baktığımızdaysa Bloodborne’un yeni nesle çıkmış en iyi oyun olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Özgün oynanış dinamikleriyle Souls serisinden ayrılan Bloodborne, hikaye sunumu, harika bossları, karanlık atmosferi, mükemmel mekan ve silah tasarımlarıyla büyülüyor. Zorlu, gizemlerle ve korkuyla dolu bir oyun arıyorsanız Bloodborne şu günlerde bulunmaz bir hint kumaşı gibi.