Sokak çeteleri için çatışırken şimdi de ülkeyi mi yönetiyoruz? Durun bir saniye, ne zaman oturduk bu koltuğa? En iyisi biraz geri saralım...
Şimdi sıkı durun, ilk baş dünyayı hedefine doğru gitmekte olan bir füzeyi havada durdurarak kurtarıyoruz… tamam. Ve Amerika Birleşik Devletleri başkanı oluyoruz... iyi. Sonra yapmakta olduğumuz bir toplantı esnasında uzaylılar şehri istila ediyor. Ve tüm ekibimizi kaçırıp bizi de Matrix vari bir simülasyonun içine tıkıyorlar. Sonra da ekip üyelerini kurtarıp bu simülasyonu Hack’leyerek uzaylılara hadlerini bildirmeye başlıyoruz. Sakın bu hikayede mantık aramaya kalkışmayın yoksa işin içinden çıkamazsınız, zaten oyun da ondan aşağı kalır gibi değil.
Saints Row IV, The Third yani önceki oyunla hemen hemen aynı şehirde geçiyor. Zaten ilk baş DLC olarak planlanan Enter the Dominatrix paketinin geliştirilmesiyle ortaya çıktı. Bu nedenle üçüncü oyundan çok fazla şey barındırıyor.
Saint’lerimizin şehri olan Steelport’a adım atmadan önce karakter yaratma ekranına bakalım. Artan seçenekler bir yana isterseniz Saints Row: The Third karakterlerini veya oyunun web sitesinden diğer oyuncuların tasarımlarını indirebiliyorsunuz. Diğer oyuncuların hayal güçleri sayesinde biz de oyunumuza Bruce Willis ile devam ediyoruz.
Öncelikle ne oldu ne bitti demeden Amerika Başkanı olarak kansere çare mi bulmak istediğimiz yoksa dünyadaki açlığı sonlandırmamız mı gerektiği sorulurken, beş dakika sonra kendimizi devasa bir savunma silahının üzerinde tek başımıza uzay gemilerine ateş açarken buluyoruz. Kısacası önceki oyundaki mizah ve saçmalık oranı değişmemiş ve daha da arttırılmış. Senaryo gidişatı sürekli olarak bu tip şeyler içeriyor. Dedim ya mantık aramayın, Saints Row bu, ne yapsa yeridir. Öhöm.
Neyse hikayeyi bir kenara bırakıp asıl olaya odaklanalım. Dubstep silahı!! Ve daha niceleri… Kara delikler yaratıp çevredekileri sonsuzluğa gönderebilir veya milletin kafalarını büyültüp patlatabilirsiniz. Özellikle Dubstep Gun son zamanlarda gördüğün en yaratıcı silah. Yine de klasik silahlarıdan şaşmayabilir veya uzaylı dostlarımızın bizlere hediye ettiği silahları deneyebilirsiniz.
Elbette kendimizi silahlarla kısıtlandırmıyoruz, ve özel güçlerimizi, telekinesis özelliklerimizi kullanıyoruz. Hatta tüm araçlardan daha hızlı koşabiliyor ve binaların üstlerinden zıplayabiliyor, uçabiliyoruz. Fakat tüm bunlara daha hemen oyunun başında sahip olduğunuz için kendinizi sanki hileleri açılmış bir oyunda hissedebilirsiniz. Tüm araçlardan daha hızlı gidebildiğimiz için araçlara binmenin hiç bir anlamı kalmıyor, e dolayısıyla onları modifiye etmenin de. Bu nedenle Saints Row 4’ü şehirde takılmaca olarak değil de süper kahramancılık oynamaca olarak görebiliriz.
Görev yapmaktan sıkılırsanız sizi etrafta bolca yan görev bekliyor. Önceki oyundakilerden gidenler ve yeni gelenler olmuş, mesela platformlarda hoplamak veya telekinesis güçlerimizi kullanmak. Bunlar dışında süper güçlere sahip karakterlere karşı Fight Club’larda takılabiliyor veya Mayhem görevlerinde etrafa ölüm saçabiliyorsunuz. Bunlar da kesmezse eski tarz Text tabanlı veya yandan ilerlemeli oyunlar bile oynayabilirsiniz.
Hikaye modunun saçma ama komik ilerleyişi içerisine pek çok kaliteli espri ve referans yerleştirilmiş ki diğer oyunlara ve filmlere göndermeler görmek oyuncuyu son derece mutlu ediyor. Matrix, Armageddon, Space Invaders, Shakespeare, Metal Gear Solid, Tron, Terminator ve daha pek çoğu... Hatta Mass Effect’in dikkat çeken karakter yakınlaşmaları da hızlı ve net bir şekilde ele alınmış.
Diğer yandan hikaye modunda da yine pek çok içerikte olduğu gibi önceki oyunların ekmeğinden yararlanılmış. Ana düşmanımız Zinyak dışında diğer uzaylılardan önce çıkan bir karakter bulunmuyor. Diğerleri eski karakterler.
Tek kişilik oyun modunda yapabileceğimiz başka şeyler arasında toplanabilir eşyaların peşinde koşturmak ve yarışlara katılmak bulunuyor. Bunları hikaye akışından sıkılırsanız yapabilirsiniz ama pek sıkılacağınızı sanmam. Zira gidişat sürekli değişiyor ve hep farklı şeyler yapıyorsunuz. Bu görevlere geminizden ulaşabiliyor ve mürettebatınızla az da olsa etkileşime girebiliyorsunuz. Az ama öz demiştik ya.
Hikayeden sık sık bahsediyoruz çünkü Multiplayer açısından pek fazla çeşitlilik sunulmamış. Başka bir oyuncuyla senaryoyu co-op olarak oynayabilirsiniz, fakat başka alternatifiniz bulumuyor.
Grafiksel anlamda gelişme olduğunu söyleyemeyiz, hemen hemen bir önceki oyun olan Saints Row The Third ile aynı görünüyor. Hatta Steelport’un yeni versiyonunda gece gündüz döngüsü yok. Hep karanlık hep karanlık. Yaratılmak istenen kasvetli hava iş görse de sürekli benzer renkler görmek bir süre sonra sıkıcı olabiliyor. Neyse ki eklenmiş olan onlarca müzik sizi görsel değişimden daha fazla eğlendirecek. Özellikle gemiden kaçtığımız görevde What is Love duymak hem güldürüyor hem de gaza getiriyor.
Saints Row IV, önceki oyunların özellikle üçüncü oyunun ekmeğini çok yemiş ama ortaya kesinlikle farklı bir şey koymuş. İçerdiği mantık dışı olaylar her oyuncuya hitap etmeyebilir ama mutlaka sizi de eğlendirdiği bir yer olacaktır. Kesinlikle bir ek paketten daha çok şeye sahip, fakat bir de şu açıdan düşünürseniz; Skyrim de bu kadar değişebiliyor mod yapımcıları sayesinde. Bu nedenle süper kahraman gibi şehrin sağında solunda koşturmak ve diğer oyunlarda yapamadıklarınızı burada yapmak için birebir. Bizden genel olarak 7.8 alıyor.