Eski usül macera oyunlarını özlediyseniz gelin şöyle yamacıma. İlk oyunun izinden giden The Book of Unwritten Tales 2, size özlediğiniz bu atmosferi ve oynanışı vaat ediyor.
İlk oyunda yaşanan olaylar üzerinden sadece birkaç yıl geçmiş ve kahramanlarımız kendi yollarına devam etmiştir. Wilbur büyücülük okulunda öğretmenliğe başlamış, Ivo elf krallığına geri dönmüş ve maceracımız Nate gene sadık dostu Critter ile başını farklı bir belaya sokmuştur. Bu topraklar üzerinde yükselen kötülük ve kaderin cilvesi kahramanlarımızı tekrar bir araya getirecektir.
Evet, hikayenin oldukça klişe oladuğunun farkındayım. Ama oyunun güzelliği de zaten bu noktada ortaya çıkıyor. Book of Unwritten Tales 2, tıpkı serinin önceki oyunlarında olduğu gibi bu klişelerden besleniyor. Öyle ki oyun ve film dünyasının birçok önemli yapımı kıyısından köşesinden oyun dünyasına iliştirilmiş. Final Fantasy, Minecraft, Hobbit, Game of Thrones, Mario ve dahası.... Oyunun her köşesinde farklı yapımlardan izlere ya da göndermelere rastlamak mümkün. Etrafı araştırırken bu ufak detayları keşfetme ya da yapılan göndermelere kulak vermek oyunun keyfini de haliyle arttırmış..
Book of Unwritten Tales 2, point and click türünde bir yapım. Oyun bölüm bölüm ilerliyor ve her bölüm kendi içerisinde 4-5 mekandan oluşmakta. Bu mekanlar etkileşim konusunda oldukça zengin tutulmuş. Girdiğiniz her mekanda ilerlemenizi sağlayacak eşyalar olduğu gibi oyun dünyasınıu zenginleştiren birçok etkileşim de mevcut. Zaten space tuşuna basarak etkileşime girebileceğiniz eşyaları da görebiliyorsunuz.
Oyunun bu işleyişi tetikleme dinamiği üzerine kurulmuş. Yani topladığınız eşyalar ile bulmacaları çözüp ilerlemeniz gerekiyor ama bu bulmacaları çözmek ya da gerekli eşyaları nasıl elde edebileceğinizi öğrenmek için etrafta yer alan diğer karakterler ile sık sık iletişime girmeniz gerekiyor. Bu nedenle mevcut bölümlerde etrafı adeta tarumar ediyorsunuz. İşleyişe genel olarak baktığımızda biraz zor ama oyun dünyasını da göz önüne alarak mantıklı çözümler üretildiğini söyleyebilirim. Bir bulmacayı çözmeye çalışırken zorlansanız da çözdükten sonra "ulan aslında kolaymış ha" izlenimine kapılıyorsunuz. Tıklama ve karakter kontrolü anlamında oyunun bazen takıldığını da belirtelim.
Oyunun başarılı olduğu bir diğer nokta atmosfer ve grafiklerinde gizli. Göz kamaştıran bir renk paleti, derinliği olan arka planlar ve zengin oyun alanı grafikler üzerinde ne kadar uğraşıldığını kanıtlar nitelikte. Buna rağmen oyunda yeteri kadar mekan çeşitliliği bulunmuyor. Bölüm geçme süresi oldukça uzun fakat bu uzunluk çoğunlukla aynı mekanları turlama üzerine kurulu.
Sonuç olarak The Book of Unwritten Tales 2 ilk oyunun izinden giderek aynı başarı çıtasını yakalamayı başarmış. Ağır ilerleyen yapısına rağmen türün gerekliliklerini yerine getiriyor. Bazı anlarda çözümlerden ya da oyunun genel yapısından sıkılıyorsunuz ama bu durum göndermeler ve ufak dokunuşlar ile toparlanmış. Oyunun iyi bir İngilizce istediğini de hatırlatalım.