Sizleri bilmem ama nedense sevdiğim bir oyunun filmini veya dizisini görmek beni her zaman çok heyecanlandırıyor. Kötü olduğu zaman elbette üzülüyorum, ancak bu oyundan aldığım tadı etkilemek yerine çok daha kuvvetlendiriyor. Bazı oyuncular bu durumda tam aksini hissediyor. Video oyunları hayatımıza girdiğinden beri de birçok oyundan uyarlanan film veya dizi gördük ve sanırım bu konuda kimse karşı çıkmaz, neredeyse hepsi ortalamanın üstüne bile çıkamadı.
2019 yılının Aralık ayında yayınlanan The Witcher’ın şu ana kadar yapılan en iyi işlerden biri olduğunu söyleyebiliriz hatta. O kadar iyi bile olmamasına rağmen. Ama o da oyundan değil, kitaptan uyarlandı. Son dönemde de nedendir bilinmez oyundan uyarlama dizilerin ve filmlerin yeni duyurularını görüyoruz sürekli. Örnek vermek gerekirse son 1 ay içerisinde Disco Elysium, Fallout ve My Friend Pedro yapımlarının dizisi duyuruldu. Ben de bu yazımda filmi veya dizisi olsa gerçekten çok iyi iş çıkartılabilecek bazı oyunlara yer vermek istedim. Tabii küçük bir kıstas ekledim kendimce. Büyük yapımlara yer vermemeye çalıştım. Çünkü zaten bu yapımların bir dizisinin veya filminin yapılması herkesin aklına gelmişti. Ben daha küçük oyunlardan hatta genelde bağımsız yapımlardan oluşan bir liste yapacağım. Listeye geçelim şimdi.
Hotline Miami
Dennaton Games tarafından geliştirilen ve Devolver Digital tarafından yayınlanan oyunun birincisi 2012 yılında yayınlanmıştı. İkinci oyunu ise 2015 yayınlanmıştı. Her ne kadar ikinci oyunda kaliteyi yükseltemeyip yerinde saysalar da ilk oyunun kalitesini ve başarısını bugün bile konuşabiliriz. Hotline Miami, GTA 1 tarzı üstten görünüme sahip bir oyun, ancak oyunun insanları mest ettiği kısım temposu ve atmosferi oldu. Psikedelik bir atmosfere sahip olan oyun, müzikleriyle de zaten bu psikedelikliği sonuna kadar yaşatıyor. Sunduğu vahşet ve tempo sayesinde de gerçekten hipnotize olarak oynadığınız, başından kalkamadığınız bir oyun. Ayrıca oyunun sunduğu şey sadece oynanış değil elbette. Bu psikedelikliği yine sonuna kadar hissettiren, kafanızı karıştıran ve merak ettiren güzel de bir hikâyeye sahip. Zaten güzel bir hikâye veya konsept olmazsa filme veya diziye uyarlamak da gereksiz ve zor olur.
Hotline Miami bence filme daha uygun bir yapıya sahip. İlk oyundaki hikâye birebir alınabilir. Önemli olan oyunun temasını filmde yansıtabilmek. O psikedeliklik ve vahşet, filmde gösterilebilirse muazzam bir film olur. Bir de filme birkaç tane aynı oyunun görünümüne sahip aksiyon sahnesi koyulursa muazzam olur. Örneğin, karakter kapalı bir mekâna girdiğinde kamera direkt odanın tavanına çıkar ve Daredevil dizisinde olduğu gibi tek çekim bir aksiyon sahnesi izleriz. Böylesine zor, kanlı ve “çılgınca” bir şeyi her yönetmen yapamaz. Ancak kanlı ve çılgın deyince sanırım sizin de aklınıza Quentin Tarantino gelmiş olabilir.
Alan Wake
Açıkçası böyle bir liste yapıp da Alan Wake koymamak büyük ayıp olur. Oyunu sanırım artık çoğu kişi oynamıştır, oynayan da herkesin aklına “bunun dizisi olsa ne güzel olur düşüncesi” gelmiştir. Çünkü oyunun ara sahneleri zaten film veya dizi sahnesi gibi. Oyunu bilmiyorsanız hemen kısaca özetleyeyim.
Alan Wake isimli ana karakter bir korku romanı yazarıdır. Eşi ile gittiği bir tatilde eşinin kaybolmasından sonra Alan, eşini aramaya başlar. Eşinin kayboluşunu ve onun ardındaki gizemi çözmeye çalışan Alan’ın hayatı, yazdığına bile hatırlamadığı kitabındaki karakterlerin canlanması ile iyice karmaşıklaşır. Oynanışın en güzel tarafı ise, bölümlerin içine rastgele dağıtılan kitap sayfaları. Bu sayfalarda bazen geçmişi, bazen geleceği, bazen de tam o anı okuyabiliyoruz. Bu da oyunun gerilimini veya hikâye derinliği çok fazla arttırıyor.
Yine hikâye aynı şekilde bozmadan alınırsa çok keyifli olur. Oyunun en öne çıktığı nokta zaten hikayesi. Hikâyeden hemen sonra da bu hikâyenin işlenişi ön plana çıkıyor. Eğer oynadıysanız zaten biliyorsunuzdur, hikâye aslında biraz karmaşık, ama güzel işlendiği için anlayabiliyorsunuz. Böyle bir hikâye işlenişinin de altından sanırım Christopher Nolan iyi kalkar. Hatta daha blockbuster bir film olması istenirse başrole oyundaki Ilkka Villi değil, Jake Gyllenhaal seçilebilir. Ancak Alan Wake’in bir filminden ziyade dizisinin olması çok daha keyifli olur. Hatta bölüm sonlarında da aynı oyundaki gibi rastgele kitap sayfası okunursa çok daha keyifli olur. Dizi olunca Christopher Nolan yönetmeyeceğine göre kardeşi Jonathan Nolan tercih edilebilir. Hem Jonathan Nolan’ı bir korku yapımında görmek de gerçekten enteresan ve keyifli bir durum ortaya çıkarabilir.
The Swapper
İlk kez 2013 yılında Facepalm Games tarafından yayınlanan ve Olli Harjola, Otto Hantula, Tom Jubert, Carlo Castellano isimlerinde bir grup genç tarafından geliştirilen The Swapper, aslında bir bulmaca oyunu. Ancak bir filmde bu bulmaca özelliği kullanılamaz elbette. Bulmacalarının kalitesi kadar oyunun hikayesi de oldukça kaliteliydi elbette. Derin düşüncelere sokan, plot twist’i olan, yoğun anlamlar çıkartılabilecek ve özellikle görsel tasarımı ile öne çıkan bir oyun The Swapper. Oyuna dair en sevdiğim şeylerden biri uzayda bulunan yeni canlının iletişime geçme şekli. Bir diğer başarılı ve oyunun hikayesinde de yeri olan kısım ise oyunun bulmacalarının oluşturulduğu klonlama mekaniği.
Oyunun zaten kendisi bu klonlama mekaniğini hikâyeye oldukça güzel yediriyor. Sizin tahmin edebileceğiniz gibi klonlara canlı denip denmemesi durumu da ön planda. Ayrıca oyun, uzaydaki terk edilmiş araştırma istasyonu atmosferini de oldukça iyi yansıtıyor ki bu tarz atmosferleri sinemada daha önce birçok kez gördük. Hikâyenin üzerinde biraz oynanarak aslında direkt olarak filme çevrilebilecek bir yapım The Swapper. Hatta filmin yönetmeninin kim olduğunu bile net olarak belli: Denis Villeneuve. The Swapper zaten Denis Villeneuve’ün daha önce yönettiği The Arrival’a da renk ve atmosfer olarak oldukça benziyor. Denis Villeneuve’ün bu tarz bir yapımın üstesinden de kolaylıkla geleceğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
The Swapper, bağımsız oyunlar arasında oldukça bilinen ve son derece başarılı bir oyun aslında. Ancak yine de hala oynamadıysanız mutlaka oynamalısınız. Oyuna dair daha çok bilgi isterseniz de
buraya tıklayarak öneri yazımıza ulaşabilirsiniz.
Close to The Sun
Yayıncılığını Wired Productions’ın yaptığı, geliştiriciliğini ise Storm in a Teacup’ın yaptığı 2019 yılında yayınlanan macera – korku türündeki oyun Close to The Sun, görsellik açısından özellikle BioShock serisine benzerliği ile dikkat çeken bir oyun. Ayrıca oyunun hikayesi de günümüzde yeniden popülerleşmeye başlayan bir teoriye dayanan distopik bir hikâyeye sahip. Görsel açıdan da oldukça kaliteli bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Aslında oyun bir yürüme simülasyonu diyebilirim, oyunun türü böyle olunca da zaten sizin de tahmin edebileceğiniz gibi hikâyeye daha fazla odaklanan bir oyun ortaya çıkıyor.
Ancak çoğu distopya hikayesi gibi oldukça merak uyandırıcı ve sürükleyici başlayıp sonradan hikâyenin havası kaçan bir yapım. Bu yüzden bu oyunun filmi veya dizisi yapılacak olursa hikâyenin biraz düzenlenmeye ihtiyacı var. Oyun, Nikola Tesla’nın üzerinde şekillenen bir distopyaya sahip. Tesla’nın hala yaşadığı ve oldukça büyük bir güce sahip olduğu bir hikâyeyi anlatıyor. Ana karakterimiz de kardeşine yardım etmek için bir yere gidiyor ve orada oldukça enteresan olaylara tanıklık ediyor. Ayrıca oyunun daha ilk dakikalarından da anlaşılacağı gibi zaman yolculuğu teması mevcut.
Dediğim gibi hikâye biraz değiştirilebilirse, oldukça başarılı bir film veya dizi çıkabilir. Ya direkt olarak başlayıp biten, sonunda hiçbir soru işareti bırakmayan bir film veya tek sezondan oluşan biraz daha keşfetmeye ve merak unsuruna dayalı bir dizi olabilir. Açıkçası aklıma herhangi bir yönetmen gelmedi. Ancak nedense film olursa Ridley Scott iyi bir tercih olur gibi geldi.
Ayrıca yine The Swapper’da olduğu gibi bu oyun için de bir tavsiye yazımız mevcut.
Buraya tıklayarak o yazıya da ulaşabilirsiniz.
Divinity Original Sin
İlk oyunu 2014, ikinci oyunu 2018 yılında yayınlanan serinin geliştiricisi Larian Studios. Kendileri şu anda Baldur’s Gate 3’ü geliştiriyor. Her iki oyun da hatta şu anda geliştirdikleri son oyun da tamamen Dungeons and Dragons tabanlı bir oyun, yani kısaca FRP diyebiliriz. Dungeons and Dragons oyunlarında genel olarak ana odak hikâye olmaz, oynanış ve evrenin kendisi olur. Divinity Original Sin serisi de aslında öyle. Ortalama bir hikâyeye sahip seri aslında ama evreni ve oynanışı gerçekten oldukça keyifli. Oynanışına dair detaylar bu yazının konusu değil, ama kısa olarak özet geçmek gerekirse aynı FRP oyunlarında olduğu gibi sıra tabanlı savaş sistemine sahip bir açık dünya RPG oyunu.
Bu yazıda oyunun bahsetmek istediğim özelliği ise evreni. Dediğim gibi hikayesi çok da muhteşem değil. Ancak ırklar, ırkların geçmişi, karakterler, evrenin yaratılışı, haritası ve tüm yan karakterlerine kadar oldukça özenli ve detaylı bir şekilde uğraşılmış. Divinity Original Sin’in güzel bir dizi veya film olabilmesi için mutlaka kaliteli bir senarist bulunmalı. Yaratılan evrenin içinden çok başarılı hikayeler çıkabilir. Ya da oyunlardaki hikâyeyi biraz revize ederek çok başarılı bir senaryo çıkartılabilir. Hatta bu evreni bir film veya dizi olarak değil, roman olarak da görmeyi açıkçası çok isterim. Gerçekten ilgi uyandıran bir evreni var. Ancak konumuz dizi veya film olduğu için oraya geri dönüyorum. Böylesine geniş bir evrenin CGI ile dolu olacağını düşünürsek dizi olması mantıksız olur. Bu yüzden bu oyundan güzel bir film serisi çıkabilir. Yönetmen olarak da CGI konusunda usta olan veya bu tarz fantastik yapımlarda usta olan biri yönetmen olarak uygun olur. Ayrıca dediğim gibi bir de senaryoyu yazacak veya güzelleştirecek bir senariste ihtiyaç var. Yapımın asıl kritik noktası kesinlikle senaryosu.